TÜRKÇEMİZ, aslında bir Milli Güvenlik sorunu gibi disiplinli ve kökler
Bugüne kadar hiç dikkat etmemiştim. Diyanet İşleri Başkanlığı diye okuyup geçiyoruz ancak bir harf bile çok derin ifadeler oluşturuyor. DİY-ANET yerine DİN-AYET diye yazılsa direk Kuran-ı Kerim’e bağlılık duygu/düşüncesi de oluşturacaktır.

Bayram Türkmez
golbasigazetesi@gmail.com - 05355673077TÜRKÇEMİZ, aslında bir Milli Güvenlik sorunu gibi disiplinli ve köklerine bağlı olarak kullanılmalıdır
DİYANET Mİ? - DİNAYET Mİ?
Bugüne kadar hiç dikkat etmemiştim. Diyanet İşleri Başkanlığı diye okuyup geçiyoruz ancak bir harf bile çok derin ifadeler oluşturuyor. DİY-ANET yerine DİN-AYET diye yazılsa direk Kuran-ı Kerim’e bağlılık duygu/düşüncesi de oluşturacaktır.
Bir bilene soruyorum ve diyor ki; “Kuran-ı Kerim, sûrelerden, sûreler de âyetlerden oluşmuştur. Allah'ın sözlerine denir. Her âyet Kur'ân'dır.” diyor.
Durum böyle olunca bende kendi kendime soruyorum. Neden DİNAYET İşleri Başkanlığı olmamışta DİYANET İşleri Başkanlığı benim bir cevaba ihtiyacım var.
Ülkemizde siyasiler başta olmak üzere etkili ve yetkililerin ezber bozan söylemleri toplumsal düşünce dalgalanmasına da neden olurken, “sessiz bir devrim” niteliğinde toplumsal dönüşüme de zemin hazırlıyor. Birliğimizi, Bütünlüğümüzü koruduğumuz sürece bu durum milletimizin aydınlık geleceğine katkıdır.
Bizlere düşen sömürge ülkelerinin bekledikleri bölücü faaliyetlerde 5. Kol gibi görev yapan etnik ırkçılara ve dinsel bölücülere fırsat vermemektir. Onun içinde Türk Milletini birarada tutan tüm değerlerimize sık sıkıya sarılacağız. Dilimiz, Dinimiz, Atatürkümüz, Cumhuriyetimiz, Anayasamız… bizleri BİR eden ne kadar değer var ise sıkı sıkı sarılacağız.
Eleştiri ve önerilerimizi de yapacağız ki, insanlarımızın ezber sisteminden kurtularak, kimseyi ötemeleden, ayrıştırmadan dönüştürme düşüncesinde yerini alabilsin.
Ben, din konusunda bilgim az olduğu için tartışmam ancak aklıma takılan konuları da bir gazeteci – vatandaş olarak sorma hakkımı kullanıyorum. Amacım, bir farkındalık oluşturmak, toplum bilinçlenmesine katkı sunmak. Bu arada bende araştırarak bilgilenme fırsatı buluyorum.
Aklıma takılan bir konu daha var. Bunu belki herkes görüyor, biliyor ancak kimse dillendirmiyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Atatürk arasında sanki bir mesafe ya da başkalarının deyimiyle “ilgisizlik” var. Ben orasını da artık konuşmuyorum ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önemli bir kurumu olan Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı en azından her başkan değiştiğinde bir Anıtkabir ziyareti yaparak, Atatürk’e bir dua edebilir, saygısını gösterebilir. Ya da “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” başlangıcında Diyanet İşleri Başkanı ve personel Anıtkabir ziyareti yaparak, bu ülkenin kurucusuna saygını sunup, dualar edebilir. Zira, birçok kurum açılış yıl dönümlerinde ya da seçilmiş durumlarında Anıtkabir ziyareti yaparak Atatürk’e sevgi ve saygılarını sunarak Anıtkabir Özel Defterine düşüncelerini de yazmaktadır.
Sonucunda Atatürk sadece bu ülkenin kurucu lideri değil, aynı zamanda birleştirici gücüdür. Ülkemizde iç cephenin güçlendirilmesi gerektiğini herkes konuşuyor ancak en güçlü cepheyi bu alan oluşturacaktır. Kendi içinde olmasa bile bölücü unsurlara karşı, bu devrimi yapabilmelidir.
Ben Gölbaşı müftülük sosyal medyasını da takip ediyorum, yapılan çalışmaları da haberleştiriyorum. Onun için de kendim de böyle söz söyleme hakkını görüyorum.
Geçen gün sosyal medya sayfasına bakarken Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı, Dijital Hizmetler Daire Başkanlığı’nın paylaşımlarını gördüm.
Bir paylaşımda İslam Alimlerinden olduğu belirtilen İbn Hanbel’in hadisi paylaşılmış. Kimdir? diye sorunca 40 binden fazla hadisi olan Hanbeli Mezhebinin temsilcilerinden bir alim olduğunu öğrendim. Hambeli nedir? diye baktığımda da ,”Hanbeli mezhebinin Sünni İslam'ı , Suudi Arabistan'da devlet dinidir.” diye cevaplar geliyor.
Bu durum da bana normal gelmiyor. Zira, net ağı olan Bilgi Sayar bize her türlü bilgiyi de sunuyor. Sordum Türkiye’de ki durum nedir diye? “İslam dinine mensup olanların yüzde 77,5'i Hanefi, yüzde 11,1 Şafi, yüzde 0,1'i Hanbeli, binde 3'ü Maliki ve yüzde 1'i Caferi mezhebine mensup...”
Demokrasilerde çoğunluğun durumu göz önüne alınıyorsa o zaman Türk Milletinin, ülkemizdeki köklü inançlarından birisi de olan Hanefi Mezhebi yüzde 77.5 ve bu alanda çalışmalara öncelikli olmalıdır.
Ve bu düşüncelerimi burada söylemezsem heralde kendimi baskı altında hissederdim. Bunları birde sizlerde düşünün ve yanlış bilgi var ise lütfen benimle de paylaşın.
Sevgi ve Saygılarımla
Bayram Türkmez
17 Ekim 2025