Deneme-Karalama defterimden Usta-Çırak sohbeti
Karalama defterine yazdığım ve gelecekte romanlaştırmayı düşündüğüm konular arasında “DOYUMSUZLUK” üzerine de yazılarım oldu.Bu karalama defterimden “Ego" ve ona bağlı olarak "doyumsuz” insanları konu eden USTA-ÇIRAK sohbetinden bir bölüm sizlere sunuyoru

Bayram Türkmez
golbasigazetesi@gmail.com - 05355673077Kendimi orman içerisindeki köye attığımda, yani kendimle başbaşa kaldığımda karalama defterine aklıma gelenleri yazıyorum. Sonrasında bazılarını çöpe atıyorum bazıları halen güncelliğini koruyor. Dün karalama defterimden “iletişimsizlik” üzerine kısa bir hikaye paylaşmıştım. Karalama defterine yazdığım ve gelecekte romanlaştırmayı düşündüğüm konular arasında “DOYUMSUZLUK” üzerine de yazılarım oldu. Bu karalama defterimden “Ego" ve ona bağlı olarak "doyumsuz” insanları konu eden USTA-ÇIRAK sohbetinden bir bölüm sizlere sunuyorum…Kısa roman türünde deneme!
Bayram Türkmez
-
- Çırak, hırsızlık sadece mal/mülk çalmakla olmuyor ki!
- Evet, biliyorum lafı uzatma söyleyeceğini söyle de yorma beni...
- Çırak, Ruhumuzun güzelliklerini de çalıyorlar, güzel düşüncelerimizi, umutlarımızı, hislerimizin güzelliğini…güzel geleceğimizi de çalıyorlar!
- Bu bilmeyen mi var/ Bilmediğim bir şey söyle. Belli ki güzel yanların çalınmış, dertli yanın kalmış! Hadi anlat ne oldu?
- Çırak- tamam anlatayım ancak nereden başlayım, bu 2 oldu usta, aynı şeyi yıllar önce de yaşamıştım. İnsanlara güven duygumu kaybetmek üzereyim!
- Hadi, başla ne oldu?
- Çırak- Bilirsin ben Aşk insanıyım.Safça severim, aşık olurum biraz ayran gönüllüyüm. Zaten evliliklerimde hep öyle olmuştur. Sevmediğim bir kadının elini bile tutmam. Sevdiğimden başkasını da görmem. Aşk, bitince ya da tek taraflı kalınca yine yeni bir aşkla doldururum. Bu insan aşkı olması şartta değil, bazen doğa olsun, tanrı olsun, ülkem olsun, meslek olsun…bu aşklarda yerini alıyor.
- Ne güzel şanslısın işte, bak aşk acısı da çekmezsin!
- Çırak-Evet öyle de usta ama şu benim gizemli gibi duran yanım var ya!Hani kimseye anlatamadığım, önemli bişeymişim gibi duruşum!Düşüncelerimde yok oluşum, kendimi hikayelerime gömüp, kitaplar arasında kayboluşum… işte bu durumum benim yorulmama neden oluyor. Yoran yaptıklarım değil, yoran ne yaptığımı merak edenler ustam.
Bu duruşum yakınımdakileri meraklandırıyor. Boyumdan büyük işler yapıyormuşum! gibi düşünüp iyice anlamak isteyenler var. En başta asistanım MELAN merak ediyor. Aslında adı Melehat da ben Melan diyorum. Bir de yakın dostum BERK var.
-Niye merak uyandırıyorsun ki, anlat sende! Nelerle uğraşıyorsun, nesin, kimsin, neyin peşindesin, ne yaparsın…anlat ki kimse merak etmesin.
Çırak-Olur mu ustam, ben anlatıyorum zaten. Duruşumla, Düşüncelerimle, Yaptıklarımla ancak onlar anlamıyor ya da anlıyorda inanmıyorlar! Hatta, bazen doğrumu – yanlışmı anladım diyerek akılları karışıyor. Bu durum sadece bana güvensizlik değil aynı zamanda kendilerinde de özgüvensizlik duygusu oluşturuyor. Birde bunun yanına meraklı duruşlar olunca işte işler karışıyor.
-Asistanım Melan ile dostun Berk’in tanışıklıkları nereden geliyor?
Çırak-Birbirini tanımıyorlar usta Berk bizim atölye ye birkaç defa uğrayınca tanışmışlardı. Biz, Berkle hep dışarıda görüşürüz.
Çok tanımadıkları halde. Benim üzerimden ortak yönleri oluştuğunu sonradan farkettim.
-Anladım anladım, uzatmadan anlat ki, bende merak etmeyeyim! Ne oldu?
Çırak- Tamam ustam. Hani, şu bizim üzerinde durduğumuz konu, insanların egolarıyla ilgili bağlantısı olan “Doyumsuzluk” arasındaki ilişkinin gücünü öğrenmek adına paylaştığımız düşündüklerimiz…
-eee ne olmuş
Çırak- İşte bu oluyor sonucunda, yakınımdaki o merak edenler, tanıyıp anlamak isteyenlerin ortak bir yönü oluyor.
-Varsın olsun, bundan doğal ne olabilir ki!
Çırak- Beni yakından tanımak için merakları var diyordum. Beni tam anlamadıkları için kendilerinde oluşan özgüven eksikliği de ayrı bir ortak yön oluşturdu. Ortak temel yönleri Egolarıydı ve bu insanlar zaten doyumsuzdu. Onun içinde birbirlerini yakından tanımak / yakınlaşmak egolarını tatmin etmek için böyle bir ortamda oluşturdu. Düşünsel güçlerini birleştirdiler, duygusal egolarının etkisiyle birlikte bir cephe oluşturur gibi gizli gizli durdular.
--Aslında bu da normal değil mi? Sende gizemli durupta insanları merak ettirmeseydin, böyle ortak yönlerini ortaya çıkartmasaydın! Gizemli herşey insanların ilgi odağı olur. Ne olup bittiğini anlatsaydın da bunları yaşamasaydın.
Çırak- Ben anlattım, açık şekilde ifade ettiğimi düşünüyorum. Çalışmalarım belli, amacım belli, yaptıklarım orta da…yani merak edilecek bir durum yok. Tabi, seninle sohbetlerimi anlatmıyorum. Bu da benim özelim, zaten ikimizin arasındaki düşüncelerimiz…Terapi gibi geliyorsun usta bana, şimdi bir de bunu mu anlatayım. Ama, gözden kaybolduğumda, ortamdan uzaklaştığımda seninle konuştuğumuzu biliyorlar. Yani merak edilecek bir durumum yok aslında, gizemli de değilim.
-Haklısın, ancak bilimin temelinde bile merak var. Birçok konunun temelinde merak var. Bu yönden onlarda haklı!
-Çırak- Bilmiyorum usta “egoları olan” insanların “doyumsuz” insanların karekterleri bellidir, ne yapacakları bellidir, sınırları, duruşları, etki alanları bellidir…Benim biraz egolarımdan sıyrılmam, mal/mülk etkisinde kalmamam acaba beni çok farklı / gizemli mi yapıyor? Ondan dolayı mı tüm bu meraklanmalar? diye de kendime sormuşluğum var. Ancak tam cevabını bulamadım.
-Aslında cevabını da kendin veriyorsun. Egoları yüksek, doyumsuz insanlar diye…Normal değil mi bir araya gelmek için sadece seni bahane etmeleri! Tüm ilişkilerde küçük bir neden yokmudur? Ve her olaya baktığında bir Neden-Sonuç ilişkisi yok mu? Hatta, bir kişinin bir davranışı veya söylemi karşısında “neden ihtiyaç duyduda bunu yaptı/söyledi? diye sormuyormuyuz. Yani, herşey ihtiyaçtan kaynaklı oluyor.
-Çırak- Ancak usta, birde derlerki “hayatta hiçbir şey tesadüf değildir” yani tesadüf diye bir şey yoktur ve herşey birbiriyle bağlantılıdır. sözünü nereye koyacağız
-Sen beni yoracaksın belli ki bugün evlat…Aynen öyle hayatta hiçbir şey tesadüf değildir ancak bu tesadüflerin kaynağını çoğumuz bilmeyiz. Belki de gözümüzün önünde duruyordur ancak bilmeyiz. Bilim bile buna tam cevap veremiyor. Bazen, hayatı fazla kurcalamayacaksın zaten kendin anlatıyorsun yüksek egoları var,maddi /manevi açıklıkları var, doyumsuzlukları var. sen de bahane olmuşsun, hepsi bu deyip kapatacaksın. Yorma kendini…
Çırak- Haklısın ustam yormuyorum da, bu hikayeyi yazarak gizemli hale getirmek istiyorum. Hani bilimin bir metodu/formülü var ya, kimyasal etkileşimler, ruhsal yansımalar, sosyal dayanışmalar, sanatsal renkler ve matematiksel hesaplamalar ile biyolojik varoluşlar…yaşama/ilişkilere etki eden tüm faktörleri hissetmek istediğim bir proje haline getirmek istiyorum.
-Ne diyorsun be çocuk, tek tek anlatmasana, söyle ne diyorsun!
Çırak- Hani bazen konuşuyoruz ya, düşüncelerimizi de paylaştığımız bir “Genom Projesi” var ya! Çok konuşmuştukta İşin içinden çıkamamıştık “bizi aşan konular” dediğimiz konu…İşte bu konuya bu yöndende bakma ihtiyacı hissettim ve buna benzer yaşadığım diğer olayın kahramanları da olmak üzere geçmişlerini inceledim.
Ve sonucunda bir ortak noktalarını daha buldum…Ya da farkında olmadan bir keşif yaptım.
-Bak meraklandırdın beni iyice…
Çırak- Onların hepsi benim toplumsal işler yaptığımı biliyor, Ancak, hangi boyutta yansıdığımı bilmiyorlardı. Bu bilinmezlikten kaynaklanan merakla birlikte, bahane olan “ego” ve “doyumsuzluk”bileşkesi ile oluşan düşünsel - duygusal güçle bunu sorgulamak için buluştular. Ancak, onlarında bilmediği bir ortak noktaları daha vardı. 2 yüzyıl önce 5 kuşaktan akraba olmaları…Yani, az bir şey de olsa bir gen benzerliği vardı. Gen yansıması dediğimiz konuya bağlı olarak bu durumunda birbirlerine çekim gücü oluşturduğunu düşünüyorum. Bu gen yansımasını bugün bilim de kabul ediyor zaten…
-Masal gibi ancak- Güzel bir keşif!! yapmışın evlat ancak gen yansıması tek başına olmuyor. O geni yansıtan bir de ruh var ve bu ruhunda aynı şartlarda olgun yani tekamülünü/evrimini tamamlamış olması gerekiyor. Tek başına genler birbirine yansımaz aynı zamanda o genin şifresini taşıyan ruhunda aynı ortamda aynı şartlarda olması gerekiyor…
Çırak- Bunu nasıl anlayacağız ustam, ruhun etkisiyle gen yansıyorsa ya da yansımıyorsa nasıl anlarız?
-Bırak zamana habersizce gitsin…Bu doyumsuzlar eğer ki hiçbir zaman ayrılmıyorlarsa, hatta saf sevgi ve aşk yaşıyorlarsa yansıyan ruhun gen etkisi vardır, hani şu “ruh eşi”dedikleri türden, çok değerledir. Belki de birçok insanın arayıpta bulamadığıdır. O zaman anlarsın ki hiçbir şey tesadüf değilmiş ve bunlar saf sevgilerini yaşamak için, Sen ve ortamın bu doğal gibi görünen sistemde aracılık yapmış!
Çırak- Ben hiç böyle düşünmemiştim. Ancak yine da halen benden saklı olmasından dolayı aklım karışık!
- Tamam bir de madalyonun öbür tarafı var. Eğer, kısa süre sonra birbirlerinden bıkıp, ayrılıyorlarsa o zaman bu da maddi/manevi ego'dan ve doyumsuzluktan kaynaklı “ihanet” olur.
Belki de bilinç altındaki (saklanmış) bir "görev bilinci" ile ilgili de olabilir.... Bu da zamanla ortaya çıkacak bir durum...
Çırak- O zaman sonucunda burada bir ihanetin varlığından söz edebiliriz!
-Sonucunda gizli/saklı olan her şey birileri için, bir şekilde ihanettir! Bu ihanet bugün sana olur, yarın birbirlerine olur ve böyle devam eder gider… İşte EGO ve DOYUMSUZLUĞU olanların geldiği nokta da burasıdır.
Bu durumda benim de sana, hırsızlardan iyi kurtulmuşsun, geçmiş olsun demek düşüyor....
(Devamı var)
Bayram Türkmez
(Karalama defterinden- Deneme 9)