Bu ülke de Atatürk’ten sonra her 20 yılda bir ihtilal ya da Sesli/Se
Cumhuriyetin kurulduğu Atatürk döneminden tutunda bugüne kadar ülkemizi sömüren, dinsel ve etnik kimliklerle bölmeye çalışan, gelişmemizin önünde duran ABD ile her zaman örtülü bir mücadele var. Geçmiş zamana iktidarlarına baktığımızda bunun izlerini çok
Bayram Türkmez
golbasigazetesi@gmail.com - 05355673077Bu ülke de Atatürk’ten sonra her 20 yılda bir ihtilal ya da Sesli/Sessiz devrim olmuştur…Amerikancılar ile Ulusalcılar arasında örtülü mücadele hep vardı, halen var!
Aslında, Atatürk’ün Milli Mücadeleyi başlatmasıyla birlikte Cumhuriyet Türk Devleti’ni kurup, kalkındırıp yüceltmek adına yaptıkları da ölümüne kadar 20 yıl sayılır. (1919-1938) Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü 1938-1950 Cumhurbaşkanı olarak görev dönemi)
Yıl:1947. Truman Doktrini ile ABD'den askeri yardım anlaşması.
Yıl:1948: Marshall Planı ile ABD'den ekonomik yardım anlaşması.
Yıl:1949: Eğitim Antlaşması ile ABD'den Türkiye eğitimini kontrol eden anlaşma.
Para için yapılan bu anlaşmalar sonucunda Türk Eğitim Sistemi olan Köy Enstitüleri kapatıldı. Kendi otomobilini, kendi füzesini ve uçağını üreten Türkiye Milli ve Yerli üretimini bıraktı. Sömürge devletleri, içerideki işbirlikçileri olan Dinsel Bölücü ve Etnik Irkçıların devlette kadrolaşması sonucu, Türkiye Atatürk’ün izlediği yoldan çıkarılmıştır.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den sonra Celal Bayar (1950-1960) Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır. Ve bu süreç içerisinde de Türkiye üzerindeki ABD etkisi artmış ve Ülkenin ve milletin geleceği adeta ABD’ye teslim edilmişti…
(Zaten, 1938 yılında, Atatürk son günlerinde hasta yatağında yatarken, TBMM’de yerine vekalet eden Celal Bayar Atatürk’ün isteği olduğunu belirtip kurtuluş savaşında hain ilan edilen 150’liklere TBMM’den genel af çıkarılmasını sağlamıştı.)
Aradan 20 yıl geçmişti ve 1960 yılında TSK içinden, Milli Birlik Komitesi adıyla bir gurup subay 27 Mayıs 1960 Askeri ihtilalini yaptı. Darbeden 1 yıl sonra Orgeneral Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı.
Bu ihtilal sonrası Türkiye’de yeniden Yerli ve Milli üretim hamlesi yapılmaya başlandı.
1961 yılında dönemin Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in emriyle Devrim adı altında otomobil üretiliyor, Karakurt, Bozkurt adıyla Tren Lokomotifi üretiliyor, 1966 yılında Anadol, 1968 yılında Tofaş kurulmuş, 1971 yılında Murat 124…gibi her alanda yerli ismiyle ve yabancı ortaklarla da üretimler devam etti.
Aradan bir 20 yıl daha geçince ABD’li yetkililerin “Bizim, Çocuklar Başardı” dedikleri 1980 askeri ihtilali oldu. Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı olduğu bu dönemde sağdan-soldan, bu ülkenin güzel geleceği için düşünce üreten insanları ya hapislerde yattı, devletteki işinden uzaklaştırıldı, sürgün yaşamak zorunda bırakıldı ve öncesinde birbirine komünist-faşişt/inançlı-inançsız diye düşman edilerek kırdırılmıştı zaten…
1980 yılı darbesinden 1 ay sonra Yunanistan’ın koşulsuz şartsız NATO’ya girişini onayladık. PKK terör örgütünün ismini sık sık duymaya başladık. Terör olayları hızla artmaya başlamıştı.
Fettullah Gülen’de darbeden hemen sonra tutuklama kararı verilmiş ancak daha sonra, hakkında herhangi soruşturma emrinin verilmediği bildirilmiştir.
1986 yılından sonra devletin içinde yapılanmaya başlamış, ışık evlerinden çıkıp yurtlar yapmaya, gazeteler, televizyonlar kurmaya, bankalar açmaya,dersaneler kurmaya… Dünyanın her bir köşesinde her alanda örgütlenen bu cemaat paralel devlet yapılanmasının işaretlerini veriyordu.T.C. Devleti Anayasal düzenini değiştirmek isteyen Fettullah Gülen için DGM soruşturma açtı ve 1999 yılında sağlık sorunlarını bahane ederek yurt dışına kaçtı ve bir daha oradan hiç dönmedi. Fettullah Gülen’e ABD’de kalması için referans olanlar arasında, Eski bir CIA görevlisi olan ve ABD Ulusal İstihbarat Konseyine kadar yükselmiş olan Graham Fuller ve Amerikanın eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz var.
Neyise, konumuz olan her 20 yılda bir ülkemizdeki sesli ve sessiz devrimleri anlatmaya devam edelim.
1980 yılından sonra geçen 19 yılda Türkiye yeni bir kırılma yaşıyordu. ABD’nin işbirliği ile PKK terör örgütü elabaşısı Abdullah Öcalan Türkiye’ye teslim edildi. Bu tabi durup dururken olmadı dönemin Genelkurmay ve Kuvvet Komutanları çok sert mesajlar vermişlerdi... 1999 yılında Ecevit, Bahçeli ve Yılmaz’dan oluşan (DSP-MHP-ANAP koalisyonu) 57.hükümet kuruldu.1999 seçimleri yapılırken meydanlarda, gazetelerde “Sessiz Devrime Sende Katıl” sözleri ve gazete ilanları yer alıyordu. Bu sessiz devrim neydi, içeriği nasıldı? Bu konu da kamuoyunun bilgisi yoktu.
Ve yine bir 20 yıl sonra, 2002 yılında seçmen, AK Parti Hükümetini iş başına getiriyordu. Başbakan ve Cumhurbaşkanları da hep AK Parti hükümeti içinden çıkan siyasiler tarafından ülkemiz yönetiliyordu. AK Parti’nin ilk hükümet yıllarında şeriat gelecek diye endişelenen muhalif kesim hayli düşündürüyordu. Bu konular artık gündemde değil.
ABD ve Fettullah Gülen cemaatininde destekleyerek iktidar yaptığı AK Parti hükümetinde 2007 yılnda başlayan Ergenekon kumpası, onu takip eden Balyoz davası, İzmir Askeri Casusluk Davası gibi temelinde FETÖ cemaatinin olduğu birçok kurgulu kumpaslar yapılıyordu. ABD’de yaşayan Fettullah Gülen oradan verdiği talimatlarla T.C.Devleti’nin asker, sivil ulusalcı kanadına hükümet eliyle darbe yapıyordu. İç politika da bunlar olurken, Dış politika da zaten 2003 yılında Kuzey Irak’ta Türk Askerlerinin başına ABD askerleri çuval geçiriyor, hükümet cılız tepki veriyor, Dış İşleri sessiz kalıyordu. Bu ve benzeri olaylarla Türk ordusu, milletiyle birlikte ulusalcı duruşu adeta sorgulanıyordu. Ayrıca, Süleyman Şah Türbesi’nin yeri 2015 yılında terör örgütleri yüzünden 3. Kez değiştirilmişti ve kimse de sesini çıkarmamıştı…Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve milletine psikolojik harp teknikleri uygulanıyordu.
Ve bu yaşanmışlıklardan sonra, her şeyiyle devleti ele geçirmeye hazır olduğunu düşünen Fettullahçı Terör Örgütü 15 Temmuz 2016 tarihinde ABD işbirlikçileri ile birlikte kalkışma da Türk Devletinin ve Milletinin halen uyanık olan hücrelerini hesaba katmamıştı.
Bu sefer aradan 20 yıl geçmemişti 14 yıl geçmişti. ABD’li yetkililer bu sefer “bizim çocuklar başardı” diyemediler. Çünkü, Türk Devletiyle birlikte Milleti bir olup bu hainlere dur demiş, binlerce gazi, 251 şehit verilmiştir.
Türkiye, içinde yeni bir milat bu tarihten itibaren başlamıştır.
Cumhuriyetin kuruluşundan buyana Türkiye’yi sömüren, müttefikiz diyerek gelişmemizin önünde engel olan, ülkemizin bölünmesi için terör odaklarını besleyen ve her alanda olumsuzluk oluşturan ABD ve işbirlikçi unsurları olan Fetö Tipi Dinsel Bölücüler ve Etnik ırkçıların tüm kaynaklarını yok etmek gerekiyordu.
Ve bu anlamda devlette de yeniden yapılanma başladı. Anayasa değişikliği ile seçim sistemi başta olmak üzere birçok kanunlar çıkarılarak yürürlüğe kondu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendini korumaya aldı ve mevcut hükümetle birlikte oluşan, Türkiye ve Türk Milleti Sevdalısı, Büyük Devlet Adamı ve Bilge Lider Sayın Devlet Bahçeli ile birlikte ittifak oluşturarak yeni bir yol haritası çizildi.
15 Temmuz 2016 tarihinden sonra çizilen bu yol haritası Milli ve Yerli olarak kamuoyuna anlatılmaya başlandı. Türk Devletleriyle yakın ilişkiye geçildi. ABD sömürüsünden kurtulmak için Rusya ile dostane ilişkiler geliştirilmeye başlandı. Bunlarda zaten gerek Azerbaycan-Ermenistan savaşında, gerekse Zengezur Koridoru/Geçidi için, Türk Dünyası ile ilişkileri geliştirmek için meyvelerini verdi ve halen veriyor.
Ancak, ABD gibi sömürge ülkeleri ve işbirlikçileri olan hem fetö tipi dinsel bölücüler, hem de etnik ırkçılar, 15 Temmuz fetö hain kalkışmasından sonraki süreçte MHP ve Sayın Devlet Bahçeli’nin Hükümetin yeni yol haritasındaki etkisini biliyor/görüyordu.
Bu etkiyi kırmak/kırdırmak için, seçime aylar kala Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Sinan Ateş’e suikast yapılıyor. Bu suikasta bazı MHP ve Ülkücülerinde adı karışıyor/karıştırılıyor. Sonucunda, Ülkü Ocak Başkanlığı döneminde kamuoyunda iz bırakmış olan Rahmetli Sinan Ateş için MHP yöneticileri, adeta seçim sonunu bekleyin dercesine sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu sessizliğe kimse bir anlam veremiyor, MHP Lideri Devlet Bahçeli, “MHP''nin kurumsal kimliğini cinayetle irtibatlandıranlar iddialarını ispat edemezlerse..... “ diyerek sert tepki gösteriyordu.
Burada, hedef MHP’yi kurumsal olarak siyaset sahnesinde tüketmek isteyenlerin oyunuydu. Bu oyunda zayıf halkalar kullanılmış ucu ABD tezgahına kadar ulaşan bir kurgu vardı. Zaten olayın bu boyutunu hiç kimse eleştirmiyordu. Bazı Avrupa ülkelerinin yanısıra 2021 yılında ABD temsilciler meclisi Ülkü Ocaklarını terörize ilan etmek için yeşil ışık yakmıştı. Ülkücüler, duruşlarıyla ABD ile AB'de bazı devlet yönetimlerini gündemlerine alacak kadar rahatsız ediyordu. Bu konular Türkiye kamuoyunda pek tartışılmadı/konuşulmadı..
Sadece, MHP diye derdi kalmamış ama Ülkücüyüm diyenler ile ülkücü karşıtlarının hepsi bir olmuş MHP’yi sorguluyor/sorgulatıyordu. Sonucunda bu olaydan muhalifleri yararlanıyordu. Bir kural vardır ya, bir olayı kimin yaptığını ögrenmek istiyorsanız, en çok kimin işine yarıyor ona bakmak lazım! diye...Bu büyük organize cinayetin MHP ye yaramadığı ortadaydı.
Cinayetin ardındaki suskunluk, Sinan Ateş'i öldüren kurşunları sıkanların dışında bir de onu "sükût suikastına" uğratmak isteyenlerden bahsedilmesi gerektiğini belki de gösteriyordu!(bu satır alıntı)
Bu kadar olaya rağmen Cumhur ittifakı düzenini bozmamış yine aynı şekilde birlikteliği korumuş, seçime giderken diğer ittifak ortakları birtakım şartlar sunmuş, AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, MHP’nin herhangi siyasi şart sunmadığını belirtmişti.
"Önce, Ülkem ve Milletim sonra Partim ve Ben” diyen Sayın Devlet Bahçeli’yi Tarih kitaplarının gelecekte Türk Devleti ve Milleti için ne kadar fedakarlıklar ve ne kadar önemli hizmetler yaptığını yazacaktır. Ve bugünde halen Devletini ve Milletini en fazla düşünen, en güvenilir lider olarak yerini koruduğuna ve TBMM de çok güçlü şekilde olması gerektiğine inanıyorum.
Bu uzun bir konu, biz yine her 20 yılda yapılan ihtilal/devrimler konusuna gelelim.
Evet…2002 yılında iktidar olan AK Parti 21 yıldan beri hükümet olarak görev yapıyor.
Cumhuriyetin kurulduğu Atatürk döneminden tutunda bugüne kadar ülkemizi sömüren, dinsel ve etnik kimliklerle bölmeye çalışan, gelişmemizin önünde duran ABD ile her zaman örtülü bir mücadele var. Geçmiş iktidarlara baktığımızda bunun izlerini çok rahat görebiliyoruz. Bazı siyasilerin desteklediği devlet içindeki Amerikancılarla, yerli ve milli olanlar arasında halen mücadele geçiyor...Şimdi, siyasi olarak kim güçlü onu da seçim sonunda göreceğiz.
Bana göre, Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren doğru bir yön ve yolda ilerliyor. Değişmediği sürece bu yön ve yolda devam etmesi gerekir. Zira, 15 Temmuz 2016 tarihini yeni başlangıç olarak alırsak, değişim için daha 15/20 yıl olmadı! Umarım olmazda, yine de takdir seçmenindir.
Ancak, yine de esas soru şu.
Şimdi, ne olacak? Seçimlerde, vatandaş ne diyecek?
Saygılarımla
Bayram Türkmez
16 Nisan 2023