Ne çok ölüyoruz, öle öle de tükenmiyoruz da! Sonra diriltmenin yolunu
Türkçe’den bahsediyorum. Kelimelerden, kurduğumuz cümlelerden. Bugün yine bir söyleşi de rastladım. Bir kamu kurumunun başkanı konuşmasına başlarken ANNE/ANA-BABA/ATA demiyor da “EBEVEYNler..” diyerek sözlerine başlıyor.

Bayram Türkmez
golbasigazetesi@gmail.com - 05355673077Ne çok ölüyoruz, öle öle de tükenmiyoruz da! Sonra diriltmenin yolunu arıyoruz!
Türkçe’den bahsediyorum. Kelimelerden, kurduğumuz cümlelerden. Bugün yine bir söyleşi de rastladım. Bir kamu kurumunun başkanı konuşmasına başlarken ANNE/ANA-BABA/ATA demiyor da “EBEVEYNler..” diyerek sözlerine başlıyor.
Burada ANNE ve ANA’yı-BABA ve ATA’yı mezara gömüyor. Yani yok ediyor, girişte söylediğim şekli ile de Türkçemizi öldürüyor! Sonra benim gibi insanlar çıkıyor o anda öldürülen bu Türkçeyi diriltmek için böyle yazarak, anlatmaya çalışıyor!
Türkçe’yi de koruması gereken, hele ki milli duruşlu bir kurumun başkanı olan bu yöneticinin yaptığı bu gafı/cehaleti ön plana çıkarıpta, çocuklar için oluşturulan Türk masalları ile ilgili yapılan güzel projeyi de gölgelemek istemem. Proje de emeği geçen herkese ayrıca teşekkür eder, bu kültür çalışmalarının devam etmesinde emeği geçen herkesi de tebrik ederim.
Bu EBEVEYN sözcüğü nereden geliyor diye Google ye sordum. “Nişanyan Sözlük.” Kullanmış bunu ve kökeni de Arapça abawayn أبوين “1. iki baba, 2. ebeveynler” sözcüğünden alıntı, denilmiş. Nişanyan Sözlük kimin? diye bakıyorum Türkiye Adları Sözlüğü yazarı Türkiye Ermeni kökenli dilbilimci ve yazar olan Sevan Nişanyan tarafından oluşturulmuş.
Konunun başka taraflarını boşverip, şu anki duruma baktığımda şu soruyu soruyorum. Bizim köklü kültürümüzden gelen ANA-(sonradan ANNE) başta olmak üzere BABA sözcüğü neden kullanılmıyor? Azerbaycan Türkçesi’nde Baba’ya halen ATA deniliyor. Anne’ye de halen ANA deniliyor. Bu kadar yalın ve köklü Türkçemizi yok sayıpta EBEVEYN diyerek kaç kelimeyi öldürüp/yok edilmesine-unutmasına yol veriyoruz!
Neden böyle oluyor? Yaklaşık 2 hafta önce TÜRK DİL BAYRAMI’nı kutladık. Niye kutluyoruz? niye bu kadar söz, laf edipte ardından ihanet edip, Türkçeyi sırtından vuruyoruz! Türkçe ye bu yapılan bir ihanet! değilmidir?
Kullanılan dil ne kadar önemli olduğunu bir defa daha görüyoruz.
Dün de “Dünya öğretmenler günü” diye kutlama geçenler oldu. Bu konuyu sayfamızda açıklamıştık. Sonucunda tüm dünya devletleri ve topluluklarının aldıkları bir karar değil ki bu öğretmenler günü kutlaması “Dünya… "diye başlasın. Dünyada ki egemen güçlerin aldığı bir karar olduğu gibi bizim ulusal kimliğimizi, ulusal değerlerimizde var olan Ögretmenler Günü’nün yok olmasını sağlayabilecek bir durum var ortada. Burada da doğru kelimeleri kullanmıyoruz maalesef. Ben bir dil bilimci değilim ancak “görünen köyde kılavuz istemez” özlü sözümüzün kültüründen gelen bir insanım.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk Milliyetçiliği üzerine kurulu bir Ulus Devlettir. Anayasamızın değişmez maddelerini okuyanlar orada Atatürk Milliyetçiliği’ni de görür. Madem böyleyiz o zaman kendi ulusumuzun değerlerine sahip çıkacağız. Bunu yaparken dünya dan kopmaya gerek yok. Yine kutlayalım ancak dünyanın tüm devletleri ve devlet olmayan özerk cumhuriyetlerinin/topluluklarının almadığı bir karar olduğu için “Uluslararası Ögretmenler Günü” olarak adlandırılabilir!
Zira, böyle olunca en azından diğer devletlerinde birer ulus olduğunu biliriz, kendi devletimizinde bir ulusu olduğunu bilincimize alabiliriz. Bilinçaltımıza da bu tohumları ekebiliriz.
Bu anlamda Türkçemizi kullanırken Türk Milletinin köklü tarih ve kültür birikiminden gelen kelimelerin yanısıra, binlerce yıldır kültürümüzün içinden süzülüp gelen Atasözleri/Özlü sözlerimizi bozmadan geleceğe taşımalıyız.
Bu konu da Azerbaycan Türkçesi’nde olduğu gibi kullanılırsa daha anlamlı. Gardaşlarımız resmiyette diyor ki “Beynəlxalq Müəllimlər Günü” yani “Uluslararası Öğretmenler Günü” yani baktığımızda “Dünya” demiyor. Özü bu, ancak “Uluslararası” kelimesi yerine “Dünya “ kelimesini kullananlarda çok oluyor. Zaten, Azerbaycan Öz Türkçesi, konuşma dili-Türkiye/Anadolu Türkçesidir. Bu konuyu da ayrıca değerlendireceğim.
Her gün ölüp, ölüp diriliyoruz. Köklü tarih ve kültürden süzülüp gelen, Türkçemizi azar azar, yavaş yavaş öldürülmesine fırsat veriyoruz!
Bu durum sadece eğitim değil sistemin EZBERCİLİK üzerine kurulu olmasından kaynaklıdır. Sorumlu kurumlar bu konuda zaten görevini yapmıyor. Tabi, dilin bozulması aynı zamanda düşmanın en önemli kültür planı ve hedefidir.
Belki de okullarda sadece Düşünme yeteneklerinin geliştirilmesi üzerine dersler verilmelidir. Ezber sunan herşeyden uzaklaşmalı ve uzaklaştırılmalıdır.
Bu konu da bile köklü Türk tarihi ve kültüründe o kadar çok felsefi çalışma ve anlatım var. Yetişkinler için sadece "Mesnevi" bile çok şeye yeter...
Sevgi ve Saygılarımla
Bayram Türkmez
06 Ekim 2025