“Ah Türkçem Vah Türkçem” ne çekiyorsun sen bu zalımların elinden!
Gölbaşı’nda da bunun çok örneklerini yaşadık. Şimdi, konunun başka yönüne bakıp Türkçe’nin, kendi ellerimizle/kamu/tüzel... aracılığıyla da nasıl katledildiğini ve sosyo kültürel yaşama nasıl etkilediğinden bahsedeceğim.

Bayram Türkmez
golbasigazetesi@gmail.com - 05355673077“Ah Türkçem Vah Türkçem” ne çekiyorsun sen bu zalımların elinden!
Türkçe’nin korunması yönünde aklımızın erdiği kadar yazarak bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz.
Gölbaşı’nda da bunun çok örneklerini yaşadık. Şimdi, konunun başka yönüne bakıp Türkçe’nin, kendi ellerimizle/kamu/tüzel... aracılığıyla da nasıl katledildiğini ve sosyo kültürel yaşama nasıl etkilediğinden bahsedeceğim.
Konuyu teknik yönden ele almaya çalışacağım, zira burası hep gözden kaçıyor, kaçırılıyor! Mimarlık ve Mühendislik projelerini çok kişi bilir. Mimari projeler yapılırken binanın/dairenin tüm oda ve kullanım alanlarına isimleri de yazılmaktadır. Bu isimlendirmeler arasında birçok yabancı kelime bulunuyor. ÇIKIŞ yerine EXIT yazılıyor, Tuvalet konusunu TDK halen çözemedi WC yazılıyor, GİRİŞ’e, ANTRENCE-ANTRE gibi birçok yabancı kelimeler kullanılıyor. Zaten, Türkü ve Hikayeleri olan EYVAN’ın unutulup yerine BALKON yazılmasının temelinde de bunlar var. BALKON’da Fransızca dan gelmedir. Hele ki turizm konulu binalarda da almış başını gidiyor!
Bu teknik konu ıskalanıyor ancak Türkçenin korunması ve yaygınlaştırılmasında, yabancı kelimelerin boyunduruğundan kurtarılmasında çok önemlidir. Türk Devleti’nin Türk teknik insanları, Türk Kamu Kurumlarının yöneticileri bu projelerde isim yazılmalarına bir kriter getirmemiş. Yani, kendi ellerimizle Türkçe’yi mezara gömüyoruz! desek yeridir. Türk Dil Kurumu eski ve yeni yöneticilerinin tamamının bu konularda yeterli olduğunu düşünmüyorum. Hiçbir yaptırımları ve uygulamaları yok. Ortalık tamamen başıboş halde akışına bırakılmış. Akışına bırakılınca da böyle sonuçlar oluyor.
Gölbaşı’nda böyle durumlara rastladık. Gölbaşı Vergi Müdürlüğü’ne yeni bina yapıldığında bir baktık ana kapı çıkışında EXIT yazıyor. Hem Türk kamusunda, hem de Türk insanının vergilerini toplayıp yabancı hayranlığı yapılmasına tepki gösterdik ve sonunda değiştirip ÇIKIŞ yazdırdılar. Bu durumu yine yıkılmadan önce var olan Gölbaşı Dr. Şerafettin Tombuloğlu Lisesi’ne yeniden düzenlenen çok amaçlı salonunun kapısında gördük. Buna da tepkimizi koyduk ve ilgililer değiştirdi…
Buna benzer çok konular var ancak amacımız Türkçenin önemi konusunda farkındalık oluşturmaktır. Çünkü, insanlarımızın çoğu bu memleketin olduğu gibi, Türkçenin de sevdalısıdır. Bizler bile, birçok konunun sonradan farkına varıyoruz.
Bu konu belli ki, Mimarlar-Mühendisler Odalarının hatta TDK’nın da umurunda değil ancak yine de biz buradan hatırlatalım.
İlla ki, yabancı kelimeleri içimize sokmak zorundamısınız, madem türkçe karşılığı yok git Azerbaycan Türkçesine bak, git Türk Dünyasındaki devletlerin Türkçesine bak. Mutlaka oralarda köklerimizden bir parça bulunacaktır.
///
Diğer teknik başka bir konu da yine inşaatlar için Betonarme Projeleri çizimi ve uygulamalarıdır. Eşit vatandaşlık ve demokrasi açısından düşünüldüğünde kamu kurumları giriş kapılarında ayrımcılık yapıldığını görüyoruz. Bu Avrupa ülkelerinde filan nasıl onu bilmiyorum, bilen varsa da yazarsa bilgileniriz.
Ancak, ben kendimizi anlatacağım. İster Büyükşehir olsun, ister Gölbaşı Belediyesi olsun, binalarına baktığınızda vatandaşın giriş kapısı ayrı, başkanın ve üyelerinin giriş kapısı ayrı olup ilişkilerde kopukluk burada başlıyor. Artık arama-taramayı söylemiyorum bile!! Anladığım kadarıyla güvenlik kaygısıyla böyle bir ayrımcılık yapılıyor ancak vatandaşı da potansiyel tehlikeli/tehdit gibi görüp, bunu hissetmek/hissettirmek algısı bilinçaltında nasıl bir varlık oluşturuyor? Onun da hesabını yapmak lazım.
Başkan ve üyeleri özel kapıdan girmesi, diğer tüm vatandaşlar başka bir kapıdan girmesi sosyo-kültürel yapıya nasıl yansıyor? Yöneticiyi korumak için vatandaşları potansiyel tehlikeli/tehdit saymak! gibi bir algının yerleşmesine de fırsat vermeyelim. Ön yargılı duruşla oluşturulan bu ayrı giriş çıkışların toplum düşüncesine, sosyo-kültürel yapıya ve anayasamıza da nasıl yansıdığı konusunda tartışalım. Bunu da hatırlatarak bir farkındalık oluşturmaya çalışalım.
Ve sonucunda bu tür projeleri üretirken Türkçenin korunması gibi bir ilkeli duruşun sağlanmasının yanısıra, toplumsal hafızamız ve geleceğimiz adına da çalışmalar dikkate alınmalıdır. Diğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasamızda da kimsenin, kimseden üstün olmadığı mevcuttur. Herkes aynı vatandaşlık bağı ile bağlıdır. “Hatta insandır” hükmünü de gösteren uygulaması vardır. O da, kamu da çalışan herkese İNSAN gözüyle bakar.
Kadın-Erkek diye ayırım yapmaz. Bir kadın Müdürün kapısında "MÜDÜRE" yazıldığını göremezsiniz. Bir kadın Hakimin kapısında "HAKİME" yazıldığını göremezsiniz. Böylelikle, kadın ya da erkek kamu çalışanı da olsa İNSAN olduğu anlatılır. Zira, cinsiyet ayırımını genelde arap kültüründe görebiliriz ancak biz Türk Milletiyiz.
Saygılarımla
Bayram Türkmez
19 Nisan 2025