GELENE EK YAPAMIYORUZ ARTIK!
Türkçemiz o kadar canlı, yalın ve anlaşılmakla birlikte kolay. Söz gelimi, ölüyü mezara gömüyorsunuz ve “toprağa verdik” diyoruz. Cenazeyi, toprağa gömdüğümüz için, toprağa verdik diyoruz. Bazılarımızda defnedildi! diyerek arapça kökü tercih ediyor. Tür
Bayram Türkmez
golbasigazetesi@gmail.com - 05355673077GELENE-EK YAPAMIYORUZ ARTIK!
En yalın haliyle Türkçemiz Milli Mücadele döneminde verilen, Azerbaycan Türkçesi’nin hemen hemen aynısı olan köklerinden gelen Anadolu Türkçesi’dir.
Türkçemiz o kadar canlı, yalın ve anlaşılmakla birlikte kolay. Söz gelimi, ölüyü mezara gömüyorsunuz ve “toprağa verdik” diyoruz. Cenazeyi, toprağa gömdüğümüz için, toprağa verdik diyoruz. Bazılarımızda defnedildi! diyerek arapça kökü tercih ediyor. Türkçemiz, doğa ile o kadar bütünleşmiş ki, doğa dili diyoruz. Birçok kadın isimleri başta olmak üzere erkek isimlerininde doğadan alındığını görüyoruz. Doğa ile bütün olmak, onun enerjisinden yararlanmak Türk Milletinin köklü bir kültürüdür.
Bazı arkadaşlar “konuştuğun Türkçe kadar Türksün! diyor. Aslında bir bilinçten bahsediliyor ve Türkçe’nin yaygınlaştırılması ve yabancı kelimelerin işgalinden kurtulması için bir etki alanı oluşmak için söyleniyor.
Türkçemizde bazı kelimeler çok önemli.
Yine, dini/İslam inanç bakımından SIRAT’tan (köprüsü) geçenler cennetin kapısından girecekler! sözü bir cümle olmasına rağmen (kaldı ki CÜMLE kelimesi bile kendi içerisinde bir bütünü ifade ediyor.) bir kültürü/insanı/hatta yaşam biçimini anlatıyor.
SIRAT-Sırları At-! Sen bu sırlarını atmaz isen cennete giremezsin! anlamını taşıyor. Yani, için/dışın bir olsun, eylemin/söylemin bir olsun, özün/sözün bir olsun yani İNSAN ol! diye burada bir çağrı ve yaptırım var.
Son dönemlerde gençleri/çocukları görüyorum. Tümden olumsuz bakmasamda geçmişi geleceğe taşıyamadığımızı düşünüyorum. Yani, yaşlı kuşaktan orta kuşağa, orta kuşaktandan da genç kuşağa Türk kültür ve tarihini taşımakta zorlandığımızı, hatta genelde taşıyamadığımızı düşünüyorum.
Bu konulardaki çalışmalar, çabalar yüksek olmasına rağmen genç kuşak teknolojik/dijital çağın etkisinde kalmış durumda. Bir cep telefonuna dünyasını sığdırmış. düşüncelerini, hayallerini ve zamanının büyük bölümünü o makineye teslim etmiş. Hani, gelecekte makineler insanı yönetecek diyorlar ya, pekte hayali bir şey olmadığı görülüyor.
Neyise, benim anlatmak istediğim, Türk tarih ve kültürümüzü genç kuşaklara etkisiz şekilde taşıdığımızdır.
GELEN-EK dediğimiz , geçmişin izlerini/yaşanmışlıklarını/kültürünü/tarihini…gelecek/genç kuşaklara anlatırken kendi kültürüne, birikimine, yaşadıklarına ve yaşayacaklarına EK BİLGİ olarak sunulmasında başarılı olamıyoruz.Ancak, kimisi de bölücülük projesi kapsamında oldurmuyor. Bu etnik ırkçılar ve dinsel bölücüler olduğu sürece bu alanda başarılı da olunmaz! Öncelikle, bu etnik ırkçılar ve dinsel bölücülerin "düşüncelerinin" ortadan yok edilmesi gerekiyor.
Genelde, devlet desteğiyle yapılanlar var. Siyaset kurumları var ancak bu alanda güvensizlik had safhada olduğu için etkili değil. Oysa her vatandaşın/STK ve diğer oluşumların bu konularda duyarlı olması güçlü bir etki alanı oluşturacaktır.
Bu olumsuzluğun etkilerinden birisi de GELENEKÇİLER ve YENİLİKÇİLER diye de insanların birbirlerini ayrıştırmalarıdır. Dijital/Teknoloji çağını yenilikçi olarak alan bir kültür, köklü birikimi olan Türk Tarih ve Kültürünün taşınmasını gelenekçilere bıraktı. Sorun şu ki, gençlerin büyük bölümü teknoloji/dijital kültürün etkisinde olduğu için gelenekler onlara “başka bir kültür” olarak yabancı geliyor. En azından benim çevremdeki gençler/çocuklar öyle. Sosyal medya gibi güçlü iletişim alanları bu konu da olumlu/olumsuz bir fırsat oluşturuyor.
Güzel Türkçemize bakarmasınız. GELENEK diyerek GELEN-EK olarak düşünülmüş ve geçmişi geleceğe taşıyıp yeni nesile aktarmanın diğer köklü kelimeler gibi açık ve bütünlük taşıyan anlamı var.
Gelen, gençliktir, gelen çocuklarımızdır, gelen torunlarımızdır…GELENE EK’leme yapmak ise geçmişi onlara anlatmak, göstermek ve yaşamlarını kolaylaştırmak için güçlü olmalarını sağlamaktır. Bir ağaç gibi kökler derinde olmalı ki, bir rüzgarda, bir fırtına da devrilmesin, kırılmasın. İşte geçmişten gelen kültürde böyle bir etki var. Geçmişin o kültürünü alıp, yeni nesilin kültürüne ilave olarak verilebilirse atalarının o güçlü enerjisini de kendilerinde hissetme, yaşama ortamı bulurlar.
TÜRK MİLLETİ İÇİN AĞUSTOS AYI ZAFERLERLE DOLUDUR
26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi-Zaferi
23 Ağustos 1921 -13 Eylül 1921 Sakarya Meydan Muharebesi-Zaferi
30 Ağustos-18 Eylül 1922 – Milli Mücadele sonunda Zafer Bayramı
Türk Milletine ve Türk Devletine Kutlu Olsun.
Sevgi ve Saygılarımla
Bayram Türkmez
25 Ağustos 2024