Silahta neymiş, Önce Kültürümüz ve Türkçemizi korumak şart!
TÜRK DÜŞMANLARINA AŞAĞIDAKİ BELGELERİ SUNSANDA, GÖZÜNÜN ÖNÜNDE YAŞADIKLARINI SÖYLESENDE DEĞİŞMEZLER. ÇÜNKÜ ONLARIN GÖREVİ TÜRKLÜĞÜ YOK ETMEK!

TÜRK DÜŞMANLARINA AŞAĞIDAKİ BELGELERİ SUNSANDA, GÖZÜNÜN ÖNÜNDE YAŞADIKLARINI SÖYLESENDE DEĞİŞMEZLER. ÇÜNKÜ ONLARIN GÖREVİ TÜRKLÜĞÜ YOK ETMEK!
Türkiye nüfusu düşüyor, doğum oranı çok düştü! diyorlar ancak birde zayıflayan, zayıflatılan bir Türk kimliği var!
Türk Kimliğinin, sosyal ve kültürel alanda zayıflama ve zayıflatılma projesi’nin Atatürk’ün ölümünden sonra etnik ırkçı ve dinsel bölücü kadrolar tarafından hayata geçirildiği ortadadır. Türk Tarih ve Kültürü’ne baktığınızda bunu çok rahat görebilirsiniz. Bu konu da aklında soru işareti olanlar 150’liklerin (Milli Mücadele de düşman işbirlikçileri) hikayesini Google den birkaç kaynaktan araştırsınlar, okusunlar ve bunların kim olduklarını, neler yaptıklarını ve neler yapabileceklerini öğrensinler. 1924 yılı TBMM gizli oturum konuşmalarını
https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/GZC/d02/CILT04/gcz02004039.pdf
bu linkten okuyabilirler.
Ben bu konuyu “Gölbaşı Öyküleri..” isimli kitabımda da “Gölbaşı Çayırlı Şehitliği” ile birlikte ana konulardan birisi olarak yazmıştım.
Atatürk’ün kurduğu “Türk Tarih Bilinci” için Türk Tarih Kurumu, “Türkçe Bilinci için” Türk Dil Kurumu ve “İslamın ve Kuran-ı Kerim Bilinci” için Diyanet kurumunun kurulması ve sonunda da TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TEMELİ KÜLTÜRDÜR” demesi tesadüf değil. Hatta, bu kurumların ayakta kalması ve görevini yapabilmesi içinde İş Bankası Hisselerinden pay vererek, karşılaşabileceği ekonomik sorunlarını kökten çözüyor. Bu dahi projeyi bu ülkenin yöneticilerine teslim ediyor.
Atatürk, verilen milli mücadeleyi de TBMM de anlatıyor ve NUTUK dediğimiz söylevinde de bugünler için tarih dersi verir gibi kayıtlara düşürüyor. NUTUK’un orijinal halinden çok defa değişikliklere uğrayarak piyasalarda bulunduğunu, herkesin işine gelen tarafı öncelediği, işine gelmeyen sözlerini dışladığı bir durumu da var. En sağlam olanı https://kho.msu.edu.tr/hakkinda/harbiyeli_ataturk/nutuk/nutuk.html
buradan takip edilebilir.
Bazı yetkili ve etkililer Türkiye’de doğum oranının çok düştüğünü ve böylelikle de nüfusun azalmaya başladığını belirterek tedbirler alınması konusunda sık sık açıklama yapıyor. Aile kavramı üzerinde teşvik projeleri sunuluyor.
Ancak, bu kültürel yozlaşmayı bugünlere taşıyan başta televizyon olmak üzere iletişim araçlarının sunmuş olduğu dizilerden tutunda, reklam kuşaklarına kadar, eylem ve söylemlerin hepsinin bir kültür projesi kapsamında olduğunu ıskalıyor.
ABD ile Kahire'de 27 Şubat 1946'da müzakerelerinin yapıldığı, 27 Aralık 1949'da ise Türkiye tarafından onaylanan “Fulbright Anlaşması”, 18 Mart 1950'de 5596 Sayılı Kanun ile uygulanmaya başlamıştır.
Bu anlaşma ile Türkiye’nin sadece Eğitimi değil, Kültürü de ABD’ye teslim edildi. Bu linkten bu anlaşmayı okuyabilirsiniz.
https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc032/kanuntbmmc032/kanuntbmmc03205596.pdf
Yani, herşey gözümüzün önünde, gözümüzün içine baka baka bugünlere gelindi. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli Kültür”dür” dediği özlü sözü adeta yok sayıldı ve kültürümüz ile onun bir parçası olan eğitimimiz (köy enstitüleri de) ABD yönetimine teslim edildi. Türk Milleti olarak bu anlaşmalardan kurtulduk mu acaba? Bu anlaşmalar halen yürürlükte olup, ancak ne kadarı nasıl yürüyor bilmiyorum.
Türk Milletinin en güçlü silahı birliği, dirliğidir. Bunu da ancak kültür yolu ile gerçekleştirebiliriz. Kültür yolunun yerli ve milli tohumu TÜRKÇE dir. Bu tohumu ekmez isen kültürel yozlaşmanın olması doğal! Malesef ilgili bakanlık ve ilgili kurumlar bu konu da çok zayıf kalıyor.
Şöyle bir düşünün; Kapımızın önünden, yani GÖLBAŞI'ndan örnekler vereceğim.
Çok önceki yıllarda da ilçemize taşınanlar vardı ancak sanırım 1975 yılıydı. Gölbaşı Karşıyaka Mahallesi’nde ikamet ediyoruz. O dönem Bulgaristan’tan zorunlu göçe tabi tutulan insanlarımız Gölbaşı’na da gelmişti. Bu gelen insanlar için “Muhacır” dediler. Hepimiz öyle bildik. Oysa ki, bu insanlar, Osmanlı döneminden Balkanlara, Konya bölgesinden gönderilen Türklerdi. Kendi köklerinin bulunduğu topraklara gelmişlerdi. Türklerdi ancak Türklükleri yerine “muhacır” denilerek Türk Kimlikleri geri plana atılan bir sosyal olay yaşadık.
Bu insanlar kendi atalarının vatanına gelmişti. Kökleriyle buluşmuştu. Niye Muhacir olsunlar ki? Aslında Türkiye'de kökleri olmayanlara "muhacır" demek lazım ancak bunu da kendileri dedirtmiyor!
Geçen gün yine canlı örneğini yaşadık. Yağlıpınar Köyünün kurucuları Karaçay Türkleri olup, yapılan etkinliklerde “Karaçay Türkleri” diye hitap edilmesi geri plana atılıyor. Yağlıpınar Mahallesine 1939 yılında yapılan caminin iç bezemelerinin 1947 yılında yılında Salih Caner ve Süleyman Namlıfırça tarafından yapıldığını öğreniyoruz. Cumhuriyet dönemi duvar yazı ve resim sanatına önemli örnektir.
Şimdi, bu camiyi yaptıran insan Karaçay Türklerinden İlyas Bayçora olup, bir Türk’tür. (Kayıtlara göre mezarı Cebeci Asri Mezarlığı'nda olup, Mekanı Cennet Olsun.)
Ancak, İlçemizde konuşan siyasi, sosyal vb. dinamikler bile bu hayırsever insan için “Kafkasya Muhaciri” diye hitap ediyor. Yani, İlyas Bayçora’nın Türklüğünü geri plana atıyor. Daha açıkçası Türklüğün unutulmasındaki yolun taşlarını diziyor. Kimbilir belki de farkında değil ancak bunun farkında olanlarda oldukça çoktur.
Hele bir de Kırım Türklerine illaki Tatar olarak ayrı bir millettensiniz diye ısrarla sunanlar var ki baktığınızda yine altında etnik ırkçılar çıkıyor. Oysa ki, Orhun yazıtlarında “Otuz Tatar Tokuz Oguz begleri bodunı bu sabımın edgüti eşid” (Köl Tigin, G-1) şeklinde geçen cümle, Tatar isminin Türk dilimizdeki en eski tarihi kayıtlarındandır.
Bu gözümüzün önünde oluşan küçük bir hikaye.
Türk Tarih ve Kültürüne herşeyden çok daha önem verilmez ise Türklüğün zayıflatıldığı, hatta yok sayıldığı ortamları daha çok görebiliriz.
Saygılarımla
Bayram Türkmez
21 Eylül 2025