Açılım Süreci - Ferruh Sidar'ın yazısı
İlçemizde ikamet eden Şair-Yazar Ferruh Sidar "AÇILIM KARALERİ" başlıklı bir yazı kaleme alarak gazetemize gönderdi.
İlçemizde ikamet eden Şair-Yazar Ferruh Sidar "AÇILIM KARALERİ" başlıklı bir yazı kaleme alarak gazetemize gönderdi.
Ferruh Sidar'ın yazısı şöyle.
AÇILIM KARELERİ
Barış elçisi olduklarını söyleyen teröristlerin, Habur Sınır Kapısı’ndan girişiyle başlayan ve Diyarbakır başta olmak üzere, neredeyse Güneydoğu’nun tamamına yakın illerinde sergilenen şölen görüntüleri tüm televizyon kanallarında, 21 Ekim 2009’dan itibaren günlerce gösterilmişti.
PKK’nın TBMM’deki savunucularından biri, Habur Sınır Kapısındaki hareketliliği kastederek: “Bu görüntü karşısında gözyaşımı mutluluktan tutamıyorum,” dediği saatlerde, o fotoğraf karşısında incinen pek çok insan da gözyaşını tutamamıştı; azgın güçlerin maşaları büyük bir zafer kazanmanın gururuyla Türk topraklarına girerken, sergiledikleri tavra katlanmak zordu çünkü.
Elinde tuttuğu dokuz maddelik barış şartını mağrur bir eda ile okuyan teröristin ses tonu, bir kesimin kulağında, hâlâ çınlıyordur sanırım. Özellikle de “Pişman değiliz, hakkımızı almaya geldik,” diye ayyuka ulaşan çığlıkları…
Ayrı bayrak istediler; ayrı meclis, ayrı güvenlik, ayrı ekonomik kaynak, ayrı mahkeme, ayrı ibadet yeri, ayrı dil ve diğerleri. Her şey ayrı olsun istiyorlardı açık açık. Kimi şehirlerde özerklik ilan edip prova yaptılar; ikna kampları kurup, Hakkâri başta olmak üzere silah dağıtmaya başladılar bölgede. Vergi vermeyeceğiz, ayrıca destek (haraç) alacağız diye tutturdular. Diğer taraftan, PKK savunucusu vekiller de: “ Dağ kadromuz olmasaydı, biz
olmazdık,” derken, eli kanlı teröristlere övgüler düzdüler gözümüze baka baka. Yetmedi, özerkliğe ilişkin; “Güneydoğu bizim, Türkiye hepimizin olacak,” türünden tanım ürettiler. Ve inanılmaz bir pazarlığa oturdular “açılım” heyetiyle. Yanıt istediler, süre verdiler; çok kan akacağı konusunda tehdit savurdular… Hiç kimse ilişmiyordu teröristlere. Çünkü 20.03.2016 günü, TRT ekranlarında, Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi; “ilişilmesin” diye talimat gitmişti valiliklere...
Suriye ve Irak’taki gelişmeler nedeniyle sömürgecilerin tüm bölge Kürtlerini kullanıyor olması bölücüleri güçlendirmişti. Amaçlarına ulaşmak açısından önlerinin açık olduğunu düşünen
PKK savunucularından DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, 27.08.2014’te, açılım sürecine gönderme yaparak; “PKK, tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor, isterse savaş seçeneğine yönelebilir,
sonuç ta alabilir,” diyerek bu duruma işaret ediyordu. Şimdilerde DEM Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın: “Ya barışı biz inşa edeceğiz, ya da her yer Gazze gibi olacak,” deyişi gibi.
13.09.2014 tarihinde, Gülten Kışanak aracılığı ile de örgüt; yalnızca siyasi değil, mali özerklik
isteğini de dillendirmişti hiç çekinmeden.
İkide bir, bugünlerde işittiğimiz gibi, üniter yapıdan ödün verilmeyeceği vurgulanıyordu o süreçte. Öyle ki, yeni görüşme safhasında, Abdullah Öcalan’ın odasına konulan bir
televizyonla her şeyin halledildiği türünden havalar estiriliyordu. Ne var ki, bugün de İmralı heyetinde bulunan Ahmet Türk, canlı yayında, örgüt başının: “Ulusçuluk kardeşliğimiz için en
büyük tehlikedir,” dediğini aktarmıştı; gerinerek.
Batı’nın, amacı doğrultusunda maşa olarak kullandığı, kimi çevre ülkelerinin de Türkiye aleyhine yararlandığı PKK’nın, Türkiye’deki statüsüydü İmralı görüşmelerinin içeriği. Ülke içi yapılanmasının nasıl olacağına dair formül arayışlarında Yeni Osmanlı ve de Büyük Kürdistan rüyasının gölgesinde oluşturulacak güç birliğinin zemin yoklamasıydı diğer bir deyişle. CHP Milletvekili Engin Özkoç’un; 28.12.2014 de canlı yayında, TBMM’nin gizli oturumuna
dayanarak yaptığı açıklamayla, tüm gerçeğini açılım sürecinin, öğrenmiştik nihayet. Kısacası, parçalara ayrılsın isteniyordu Türkiye.
Mesut Barzani, 13 Mart 2014’ de SKY News kanalında: “Konfederal bir yapıya doğru ilerliyoruz,” demiş olsa da, bölgede Federal veya Konfederal biçimlenme tasarımının, mümkünse tabi, nasıl ve hangi sürede gerçekleşebilir olduğu da öyle; bilinemezdi.
Projenin Türkiye ayağının toplumsal gerçekliğimiz açısından kalıcı olmasını düşünmek ise olanaksızdı. Söz konusu proje “Yerel yönetimler” açısından, farklı bir denemeyle yaşama
geçirilebilirdi belki, ama bu aldatmaca uzun soluklu olmazdı… Muhalif kesimin öngörüleri daha önce “uydurma” olarak nitelenirken, aynı konudaki; özerklik, başkanlık ve ülkenin
bölgelere ayrılmasına ilişkin görüşleri dinlemek durumunda kalmıştık haftalarca.
Adları Sıtkı ve Sırrı olan iki kişi dikkat çekiciydi bu furyada. Kürdistan Azadi İnisiyatifi’nin kurucusu olan Sıtkı Zilan: “Kemalizm, Kürtlere ve İslâmcılara yenik düşmüştür,” derken, BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de, barış diye adlandırılan sürece kuşkuyla yaklaşanlara,
ekranlardan çığlık çığlığa: “ Kan içiciler” diye saldırmayı iş edinmişti kendine. Bugün de İmralı postacılığını sürdüren bu kişiyle birlikte, varlığını silaha ve kana borçlu olanların kurduğu cümleler, hayretler içinde bırakmıştı insanları.
PKK’nın yayın organı Med News’deki, 25 Nisan 2013 tarihli makalesinde, Mela Ehmet’in, yaşanan sürecin ve kurulan ittifakın ABD’nin garantörlüğünde bir dayatma olduğunu
vurgulaması dikkat çekmemişti o günlerde. Mela Ehmet, aynı makalesinde, Suriye’den sonra sıranın İran’a geleceğini, bu saldırıyı da Kürtlerin destekleyeceğini belirtmişti…
Suriye’ye ilişkin, 27 Kasım 2014 de uygulamaya giren İngiltere destekli ABD ve İsrail yapımı güncellenmiş malum proje, yani BOP, beklemedikleri bir gelişme olmadığı takdirde, geçmiştekine benzer rüyalara götürebilir belki açılımcıları. ABD ve ortaklarının Ukrayna’da
elini kolunu bağladığı Rusya ve ona eklemlenen (İsrail’in Orta Doğu’da etkisiz kıldığı) İran’ın, Suriye’den Esat ile birlikte süpürülmesi de şimdilik işletedursun bakalım lekeli planı.
Güneydoğu’da, halk dilinde, Hendek Olayları diye anılan kısmi işgal girişiminin emniyet güçlerimiz tarafından sert bir biçimde püskürtülmesi Büyük Kürdistan Projesi’nin Türkiye
ayağını askıya çıkartmış görünüyor. Bu durumda (söz konusu projenin Türkiye kanadında) yerel yönetimler bakımından, özerklik talebidir sanırım tek seçenek. Diğer yandan, Irak ve
Suriye’nin kuzeyinde -şimdilik- gerçekleştirilebilir organizasyon doğrultusunda (Bir ihtimal, Kuzey Kıbrıs’ı da içeren) Federal bir yapılanma projesiyle karşılaşmamız sürpriz olmaz herhalde…
Geçmişte, açılım öncesi, PKK teröristleri ile kucaklaşan BDP milletvekilleri için fezleke hazırlanırken ve de idamın yeniden düşünülebileceği vurgulanırken, birdenbire barış
müzakeresine oturma fikrini ABD dayatması olarak değerlendirenler” barış karşıtı” olarak ilan
edilmişti. Simdi de öyle, birdenbire başlayan ikinci açılım sürecinin dayatma olduğunu dillendirenler yine barış karşıtı diye niteleniyor.
10 Ocak 2025
Ferruh SİDAR