MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri’nin 20.03.2013 Tarihinde Ankara’da Artan Terör, Diyarbakır’da Nevruz ve Soru Önergeleri Konusunda Yaptığı Basın toplantısında gündemle ilgili konularda açıklama yaparak, Hükümet politikalarını sert bir şekilde eleştirdi.
Ankara’da Artan Terör Olayları
Türkiye bir kâbus ülkesi halini almıştır. Alacakaranlık Kuşağı serisine konu olabilecek derecede garip olaylar her gün sıradan bir hadiseymiş gibi yaşanmaktadır. Ancak unutulan tarihin ve milletin bu olayları not ettiği gerçeğidir. Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı dünyada kendi ülkesindeki milli bayramların kutlanmasını yasaklayan, milli günlerinde halkını coplatıp gazlatan ilk iktidar olma şerefini taşıyan müstesna bir iktidardır.
AKP iktidarı, Diyarbakır’da nevruz kutlaması, İmralı’da Öcalan ile barış mutabakatı yapılması, Kandil’de Karayılan ile mektuplaşma süreci derken Ankara’yı gözden çıkarmış gibidir.
Son zamanlarda genelde Türkiye’nin her yanında, özelde ise Ankara’da KCK’lı milislerin ve PKK’nın örgütlü öğrenci kılığındaki militanlarının çıkardığı olaylar Türk Milletinin hoşgörü sınırları zorlamaktadır.
AKP iktidarının Türk ve milli olan her şeye savaş açtığını ilan etmesinin ardından vatan millet düşmanı unsurlar Ankara’nın göbeğinde TBMM’ye beş dakika mesafede bulunan Kızılay Meydanı’nda Hocalı Katliamı için stant açan gençleri linç etmeye kalkmışlardır. Bu tavır, Hocalı katliamını yapan insanlık düşmanı Ermeni canilerine PKK’lı hainlerin verdiği destektir.
18 Mart’ta Çanakkale Şehitlerinin anılmasını engellemeyen çalışan PKK’lılar ve onlarla işbirliği içinde hareket eden hainler, Hacettepe Üniversitesinde bu anmayı gerçekleştiren öğrencilere saldırmışlardır.
Bu olaylara paralel olarak Türkiye Haber İş Sendikası 74 kişi tarafından basılmış ve otomatik silahlar saldırı düzenleyerek 3 kişiyi yaralamıştır.
Yine dün Türkiye’nin Başkentinde ABD Büyük Elçiliği’ne yapılan saldırının devamı olarak AKP Genel Merkezine ve Adalet Bakanlığına DHKP-C örgütüne mensup olduğu tahmin edilen militanların saldırısı söz konusu olmuştur.
AKP sözcüleri bu saldırıyı bahane ederek televizyonlarda bol bol sözde “çözüm süreci” propagandası yapmışlardır. Bu saldırıların çözüm sürecini baltalamak isteyenler tarafından yapıldığını iddia etmişlerdir.
Saldırıyı DHKP-C’nin yaptığı kesin gibidir. DHKP-C’ye yönelik olarak yapılan operasyonları herkes biliyor. DHKP-C’nin bu operasyonlara karşı sözde misilleme tipinde saldırı yaptığı anlaşılıyor. AKP’lilerin bunu sözüm ona çözüm süreci denilen yıkım sürecini istemeyenlerin provokasyonu olarak değerlendirmesi kasıtlıdır.
Belki de DHKP-C bu saldırıları PKK gibi devlet tarafından muhatap alınmak için yapıyor. PKK binlerce insan öldürdüğünden muhatap alındığını kendilerinin suçunun daha az insan öldürmek olduğunu düşünmüş olabilir. Ne kadar çok eylem yaparlarsa AKP iktidarı tarafından o kadar çok ciddiye alınacaklarını düşünmüş olabilir.
BDP’li ve KCK Militanlar Polisin Yerini Alıyor
Türk Milleti’nin dikkatini bir konuya çekmek isterim. Terör örgütünün elebaşlarından Duran Kalkan, çok değil 1 ay kadar önce verdiği bir röportajda “PKK silah bırakacak mı, ateşkes olacak mı? Sorusuna “Türk ordusu Kürdistan’daki gücünün yüzde doksanını geri çekecek mi? Türk devlet polisi Kürdistan’dan gidecek mi? AKP Kürdistan’daki yönetimi Kürtlere bırakacak mı? Eğer sorun çözülecekse böyle olacak” cevabını vermişti.
Paris’te öldürülen 3 PKK’lı kadından hiç birisinin Diyarbakır’lı olmamasına karşın AKP, Diyarbakır’da bu kadınlar için tören düzenlenmesine izin vermiştir. Terör örgütüne bizzat iktidar, devlete karşı gövde gösterisi yapma imkanı tanımış.
Bununla da yetinmemiş Diyarbakır’daki törende katılanların güvenliğini bin civarındaki BDP’li ve KCK’lı militanlara bırakılmıştır.
Devlet bu törenler sırasında adeta BDP’ye emanet edilmiştir. Sonra da iktidarın yüzsüz sözcüleri bu törenlerde olay çıkmadı diye sevinmişlerdir.
Aynı senaryonun bu sefer 21 Mart Nevruz Bayramı vesilesiyle Diyarbakır’da sahneye konulacağı açıklanmış bulunmaktadır.
21 Mart’ta Diyarbakır’da bebek katili Öcalan’ın sözde ‘çözüm sürecine’ ilişkin mesajının okunması beklenen Nevruz kutlamalarının yapılacağı alanın güvenliğinin sağlanması için BDP tarafından 5 bin kişinin görevlendirildiği bilgisi kamuoyuna yansımıştır. Görülmektedir ki AKP iktidarı Kalkan’ın dillendirdiği çekilme doğrultusunda hareket etmekte ve Başbakan Erdoğan kendi Başkanlık ve Anayasa Değişikliği karşılığında PKK terör örgütüne ve İmralı canisine her türlü tavizi vermekte sakınca görmemektedir.
“Ergenekon Davası”nda Yağdırılan Müebbet Cezaları
Silivri’deki savcı mütalaasında Ergenekon sanıklarına yağmur gibi müebbet hapis cezaları yağdırdı.
Önyargı ile yargılama yapıldığı intibaını veren bu sonuç düşündürücüdür. Zira önyargı, saplantı, taassup, nefret hem yargıyı hem de insanlığı her zaman yanılgıya sevk etmiştir. Ancak bu mütalaanın açıklanmasının bir özelliği de 18 Mart Çanakkale Zaferine denk gelmiş olmasıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, artık Türkiye’de hiç kimsenin milli duyguları ve hassasiyetleri düşünecek zamanı kalmamış.
İnsanın aklına şu soru da gelmiyor değil. Savcının mütalaasına göre:
“Ergenekon”cular hükümeti yıkmak için darbeye teşebbüs etmişler. Bir an doğru olduğunu kabul edelim. Peki PKK’lılar ya da Öcalan hükümeti değil hükümeti de var eden devleti yıkmaya teşebbüs etmedi mi?
Öcalan’ın 21 Martta söyleyeceklerini hükümet ve teslimiyetçi kesim heyecanla nefeslerini tutmuş beklemiyor mu?
Devleti yıkmaya teşebbüs muhataplık getirirken, hükümeti yıkmaya teşebbüs ise ağırlaştırılmış müebbet hapis getiriyor. Burada bir yanlışlık yok mudur?
Hükümeti devirmeye teşebbüs “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası gerektiriyorsa hükümeti teşebbüsün de ötesine geçerek deviren darbecilere hangi ceza öngörülecektir?
Öyle anlaşılıyor ki “Balyoz” ve “Ergenekon” adlı davalar için yağmur gibi yağdırılan cezalar kamunun algısını yönetmek amacına yöneliktir.
Önce Balyoz sonrasında Ergenekon davasında yağmur gibi yağdırılan cezaların amacı Türkiye’yi genel affa zorlamaktır. Toptan, genel ve soyut suçlamalarla TSK mensuplarını düşmanın öngörmeyeceği cezaları öngörmek belli bir amacın ürünü olsa gerek!
AKP iktidarı, Öcalan ve PKK’lılar için çıkarmayı düşündüğü genel aftan, aynı cezayı almış generallerin de yararlanacak olması durumunda kamu oyun da tepkinin azalacağını düşünmüş olduğu anlaşılıyor. Denklemin bir yanında İlker Başbuğ, diğer yanında ise Abdullah Öcalan var!
Yolsuzluk, Yeme, Yağma Dönemi
Bilindiği gibi iktidar yetki ve sorumluluğu hükümete aittir. Muhalefet de millet adına iktidarın icraatlarını takip etmekle görevlidir. Biz de bu görevi çeşitli denetim araçlarını kullanarak yapmaya çalışıyoruz. Bu denetim araçlarından birisi de soru önergesi sistmidir. Bakanlara yönelik olarak verdiğimiz soru önergelerine bazı ‘Sayın Bakanlar’ın cevap vermemesi ya da şark kurnazlığı yaparak atlatma cevaplar vermesi bir şeyleri milletten kaçırdıkları anlamına gelmektedir.
Parlamento internet sitesinin denetimle ilgili kısmına girerseniz örneğin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Şahin’e sorduğumuz tek bir yazılı önergenin dahi süresi içerisinde cevaplandırılmadığını veya cevap dahi verilmediğini göreceksiniz. Bu gerçekten kabul edilebilir bir durumum değildir.
Bu vesile ile önergelerimizin nerede ise tamamına cevap vermiş olan Ekonomi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’a teşekkür etmek isterim.
Yine geçtiğimiz günlerde kamuoyunda uzun süre tartışılan ve spekülasyon konusu olan spor kulüplerinin vergi borçları ile ilgili Maliye Bakanı Sayın Şimşek’e verdiğimiz ve ulusal basında büyük yankı bulan soru önergesinin cevabı yeni geldi. Sayın Bakan 1.5 sayfalık cevabında kısaca “biz bu bilgiyi vermeyiz” demekte ve tabiri caizse bizi başından savmaktadır. Aynı cevap metninde Sayın Şimşek zekâmızla dalga geçercesine istediğim bilgilerin -250bin TL üzeri vergi borcu bulunanlar listesinde- ilgili vergi dairelerinde ve Gelir İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinde 1 ay süreyle yayınlandığını bizzat ifade etmesine rağmen bu bilgileri tarafımıza ‘kişisel bilgilerin ifşası’ olacağı gerekçesiyle vermemektedir. Yani sokaktan geçen ve interneti olan her vatandaşın bir ay süreyle erişimine açık olan bu bilgi an itibarı ile milletin vekilinden gizlenmektedir. Bunun yorumunu değerli kamuoyuna bırakıyorum.
Milletin yetkisini kullanarak ilgili bakanlara “şu şu işi kaç liraya yaptınız?” diye sorduğumuzda “şu şu numaralı kanunun, bilmem kaçıncı maddesi uyarınca yapılmıştır” diye hiçbir maddi bilgi içermeyen cevaplar almaktayız. İleri demokrasi böyle bir şey olsa gerek!
Kimi zaman ise cevap aldığımız soru önergelerinde vahim durumlarla karşılaşıyoruz. Örneğin Galatasaray Üniversitesi yangını sonrasında Kültür ve Turizm Bakanı’na sorduğumuz yangın sonucu hasar gören tarihi binaların toplam sayısı gibi önemli bir soruya “böyle bir arşiv ve istatistik tutmuyoruz” şeklinde cevap aldık. Bakanın ifadesi ile “kısıtlı zamanda” yapılan bir araştırma ile tarafımıza bildirilen yanan, zarar gören tarihi binaların listesi dahi 6 sayfadan oluşmaktadır. Bu örnekten yola çıkarak her fırsatta Osmanlı ve ecdat lafını ağzından düşürmeyen AKP iktidarının ecdat mirasına ne kadar sahip çıktığı, ne kadar önem verdiğinin kararını Yüce Milletimizin takdirine bırakıyorum.
|