Gölbaşı’nda bir sessizlik almış başını gidiyor! Alışmıştık siyasilerinbirbirine muhalefet yapmasına! Bazen körü körüne suçlayıp, bazen çözümsüz sorunlar anlatmalarına! Heleki son dönemlerde iyice bir sessizleşti, ne muhalefet var! Ne eleştiren! Bu gelişmeyi ve gerçekleri görmeyi engeller! Bu da bir siyasi stareteji de olsa doğru değil...
Çok seslilik hem zenginlik, hem de ayakları yere basan bir siyaset yapmaktır.
Bu sessizliğin ardından büyük bir gürültünün kopacağını görür gibiyim! Bu illaki siyasi farklılıklaranlamında değil! Parti içi kaos ta olabilir! Ya da bürokrasi de önemli değişiklikler de olabilirvs.Ne zaman olur, nereden ve nasıl gelir bilemem ancak bu tür sessizliklerin arkasından yeni bir gündem oluşur. Bir değişim süreci olur.
Ne diyelim, ne olursa olsun! Gölbaşı için güzel olsun…
/// /// ///
Seçim hesapları şimdiden yapılıyor. Siyasi organizatörlerin hesap yaptığı kişiler arasında yerel gazeteciler var. Hangi yerel gazeteci nerede durur? Hangi yerel gazeteci ne yapabilir? Hangisi nasıl, neden etkilenir? gibi soruların açıklamalarını kendilerinde buluyor ve ona göre planlarını yapıyorlar. Yerel gazeteciler siyasetçiler için önemlidir ancak bu hesapların hep yanlış olduğunu söylüyorum ben.
Parti faktörü, hemşericilik faktörü ve diğer etkileşimleri de hesap ederek hareket eden organizatörler bazı STK temsilcilerini de siyaset yapacaklarını öne sürerek kullanıyorlar.
Mesela, Göl-Der Başkanı İsa Ömercan’ın Aday olacağını el altından bazı aday olabilecekler vs.fısıldıyorlar ve kendilerine rant ortamı oluşturuyorlar, kendi düşüncelerine destek arayışlarına giriyorlar. Siyasi yaşam alanlarını genişletiyorlar.Daha birçok isim dolaşıyor, Yunus Emre Kültür Dernek Başkanı Hayrullah Başer’in aday olacağı üzerine hesaplar yapanlar var. Murat Bey Balta üzerine yapılan hesabın artık cılkı çıktı. Fatih Duruay’ı işleyenlerde az değil. Abdulnasır Haşlak’tan halen umudunu kesmeyenler var. Kimisi de, Erdoğan Kurtoğlu’nun bile hesabını yapıyor. .. Benim bile siyaset yapacağımı söyleyen dangalaklar var! Ben daha öncede söyledim, siyaset benim işim değil, ancak bu ilçeye, bu memlekete hizmet vereceğine inandığım siyasetçiyi işaret edebilirim! Daha bilinen ve görünen birçok aday adayı olarak ismi geçenler var. Ancak, ciddi olarak görülenler şimdilik bunlar. Ben bu isimlerden hiçbirinin Belediye Başkanlığına aday olacağını düşünmüyorum… Aha yazıyorum buraya!...
Diğer taraftan Hele bir fısıltı var ki, bunu da yeni duydum. Başkan Yakup Odabaşı milletvekili adayı olacak mış! Belediye başkan adayı da.... bunu bende yazmak istemiyorum şimdi...
Siyasi organizatörlerin/rantiyecilerin amacı bunlar gibi isimler üzerine hesap kurarak, yüzde 50 omurgası oluşan seçim harekatında kendilerine yer edinmek, kendi siyasi alanlarını ve kapılarını aralamaktır. Yoksa, “olacakla, öleceğin önüne geçilmez!” atasözümüzü destekleyen bir söz daha var, “korkunun, ecele faydası yok.” … Ve bir özlü söz daha…
“Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu”
En güzeli ardına bakmadan çalışmak, çalışmak, çalışmak…
İlk günkü gibi inancını kaybetmeden...
/// /// ///
Bir saat kendin için,
Bir saat toplum için,
Geri kalan zamanını da tanrı için…
Çalışmak lazım, mücadele etmek lazım öz’e inmek, özü bulmak için…
Sağlıklı yaşamak için kendine ve topluma zaman ayırmak lazım...
Sonucunda ne olursa olsun insanın sorunu bitmiyor. Kim ki benim sorunum yok! diyorsa kendini kandırmaktan öte bir şey yapmıyordur. Hatta, sorunum yok diyerek te, bencillik egosunu tavan yaptırıyorsa da hatanın daniskasını yapıyordur.
Çünkü, onun sorunu yok gibi görünebilir! Ancak bir yakının, akrabasının, bir komşununun onu da bırakın uzakta herhangi bir tanımadığının sorunu vardır. Her kim olursa olsun uzakta da olsa, yakında da olsa onların sorunları da dolaylı, dolaysız gelecek sorunum yok diyeni de bulacak, Bir şekilde etkileyecektir. En kötü şekli ile uzaktaki tanımadığı birisinin sorunundan kaynaklı kötü bir alışkanlığı herkesi etkiler. Ya da bir akrabasının sorunu bir şekilde sizi etkileyecektir…Onun için sorunlarla yaşamak ve çözüm için ortak çalışmalar (sosyal) yaşamımızın bir parçası olacak!
Diğer faktörler olarak, Dogal yaşam şartları bozulabilir, doğanın olumsuz etkileri, teknolojinin olumsuz etkileri vs. gelip yine bulacaktır nerede olursa olunsun...
Kendimiz için, toplum içinsonucunda, geri kalan zamanı da kutsal kitapların söylediği gibi sevgi, saygı, hoşgörü, birlik, beraberlik yoluyla “sosyal boyutundan”, akıl ve düşünce yoluyla “bilimsel boyutundan”, Ruhsal arınma yoluyla “İbadet /İnanç (din)boyutundan” topluma hizmet etmek gerekiyor.
(Bu arada İlçe gündeminde olan meşe palamudu tüplemesi için de 1-2 saat ayırabilmek sanırım toplum ve çevre adına, geleceğimiz adınagüzel bir sosyal çalışma olacak.)
Şimdi, ben “Tanrı” kelimesini kullandım ya, birileri neden “Allah” demiyor diyebilir. Aslında benim için fark etmiyor, ha Tanrı, ha Allah demek, ya da rahman, rab…Ben bunları çoktan aşmış bir insanım şekiller ve kavramlara takılıp kalmıyorum. Bildiğim birşey varsa, o da, saf şekildebir inancım olduğudur...
Önceden sabahları gördüklerimize genelde “günaydın” derdik, şimdi genelde “selamün aleyküm” diyoruz…
Hiç takılı kalmıyorum, birisi dün’üm, birisi bugün’üm…geleceğe bakıyorum sadece…
Şimdi, Türk-Kürt gündemi hani bu gördüğümüz sorunvarya bitse bile bu ülkenin, bu toplumun sorunu yine bitmeyecektir. Aha şuraya yazıyorum. Hiç bir şey bulamazlarsa bu seferde Allah’çılar, Tanrı’cılar diye kaoslar yaratılır, tartışmalar yaşatılır, bunun üzerinden siyaset yapılır, uygulamalar ortaya çıkar.
Onun için bu dogal gelişim süreci diyorum buna ben…toplumsal Evrim, zıtlıkların çatışmasıyla daha hızlı oluyor, insanın düşünsel ve ruhsal evrimi/tekamülü de bu zıtlıklarla ortaya çıkıyor. Tek sıkıntı, kontrolden çıkarak, sevgi, saygı ve hoşgörü ortamının kaybolmasıdır.
/// /// ///
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan diyor ki;
Türk milliyetçiliğini ayaklarımızın altına alıyoruz. ..
Biz Kürt milliyetçiliğini de ayaklarımızın altına alıyoruz. diyor.
Ertesi gün bunu biraz daha açıyor ve Kürt, Laz, Türk, Arap milliyetçiliğini ayaklarımızın altına alıyoruz…
Eğer ki bu kimlikler birbirinden üstünüm diye birbiriyle kavga ediyorsa, bölüyorsa,örgütleniyorsa ve ırkçılık yapıyorsa bu söze söylenecek bir laf yok. Bende ırkçılık yapanları ayaklar altına alıyorum.
Millet ve devlet kurucu iradesi olarak baktığımda ben başbakanımın bu sözüne katılmıyorum. Hele ki,Ülkemde, Türk kimliğini kesinlikle bir etnik ya da alt kimlik olarak görmüyorum. Etnik kimliklerle aynı sırada sayılmasını da yadırgıyorum.
Ancak, ne amaçla söylediğini de merak ediyorum!
Hepimiz milliyetçi söylemlerle büyüdük, söyledik, dinledik…Hele ki, Türk Milliyetçiliği siyasette var. Atatürk Milliyetçiliği de anayasa da var. Bu ülkenin kurucu iradesidir.
Ben Sayın Başbakanımın şunu söylemesini ve bu konularda da gereğini yapmasını beklerim.
“Her türlü etnik ırkçılığı, etnik milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım. Almakla yetinmiyorum, bu etnik ırkçılık yaparak bu milletin bölünmesine neden olanların derneklerini, vakıflarını ve oluşturdukları birçok oluşumları da lanetliyorum…” |