KORKUTAN DÜŞÜNCELER Nedenini tam olarak bilmiyorum, ama Ağustos aylarını oldum olası sevmem. Bireysel yaşamımdaki kimi gelişmelerin yanında, ulusal kederlerin de (deprem ve benzeri şeylerin) payı vardır bu tutumumda. Kuraklık ve diğer gerekçelerle evrensel hüzünler de yine bu ayda doruğa ulaşır ürküterek… Şu sıralar kahreden bir sessizliğin kapladığı dünyada, insanlığın birkaç adım ötesini göremediği kesin. Genel ekonomik krizin ağır yükü altında üretilen senaryoların bireyleri endişelendirme aşaması da kat edilmek üzere. 1929 bunalımından daha ağır bir baskıya ne kadar direnilir, kestirmek zor. Kirli bir şekilde BOP’ la dönüştürülmeye çalışılan bölgemiz; ABD başta olmak üzere kimi Avrupa ülkelerinin kurtuluşu mu yoksa sonu mu olur, bilemeyiz. Bildiğimiz bir şey varsa, o da bölgemizin kan gölüne dönüşeceği saatlere doğru hızla ilerlediğidir. Libya tüm dünyayı birbirine düşürmez belki, ama Suriye’nin durumu öyle değil. Bu ülke konusunda halen yaşanan ve tüm dünyayı karmaşaya düşüreceği beklenen farklı tutum ve beklentiler giderek yoğunlaşıyor. ABD ve Batı’nın, özellikle İngiltere’nin Türkiye’yi, sokak söylemiyle “gaza” getirme çabaları da sıkıntı verici. The Times ve Los Angeles Times bu konuda görevlendirilmiş sanki. Bu ülkeleri gerçekten iyi tanıyor olsak bile, Başbakanın Suriye’ye ilişkin konuşmalarından kaygı duymamak olanaksız… Ağzımdan yel alsın; öngörmek istemiyorum, ama bu sonbahardan “savaş” konusunda korkuyorum. Lanet savaşların daima ilk ve sonbahara denk gelmesi nedeniyle yalnızca bir kehanette bulunmuş olmayı isterdim doğrusu. Umarım yine de öyle olur, ama gelişmeler bu tür öngörüyü ne yazık ki destekler nitelikte. ABD li eski bir yöneticinin, geçenlerde: “kurtuluş için tek yol savaştır,” sözünün kulaklarımda çınlaması bir türlü dinmiyor… Yıllar önce “Doğu Sorunu” başlığıyla yazıp yayımladığım, daha sonra “Büyük Ortadoğu Projesi” adı altında yazdığım, yayımladığım ve yayınlanan yazılarımda yanılmamış olmak mutlu etmiyor beni. Ağustosböcekleri: Yıllardır yaşadığım doğal ortamda Ağustosböceklerinin birkaç gündür ortadan kaybolmasının yukarıda anlattığım konuyla ilgisi yok kuşkusuz. İlk kez tanık olduğum bu durum iki gün önce yağan ürkütücü dolu nedeniyledir belki. Henüz Ağustos’un yarısındayız. Yıldızların eşliğinde; geceleyin, yüksek tepelerin siluetini izliyorken onları işitmemek alışık olmadığım bir şey. Girişte bu aya ilişkin söylediklerimde tek ayrıcalığın bu yaratıklar olduğunu söylemeliyim. Kaç insan onların sesinden kendi şarkısını sıkca dinler bilmiyorum. Bilinci gelişsin-gelişmesin, tüm insanların yıldızlar ve bu canlılar aracılığı ile içindeki şarkıyı zaman zaman işittiğine inanıyorum. “Pek çok konuda yanıldın ey aklım ve yüreğim, bu sonbaharda da yanıl…” diye başlayan satırlarla şiirler yazıyorum bu günlerde. Korkuyorum, fırtına öncesindeki gibi tüm dünyadaki sessizlik. Ne olur, birileri bana güzel şeyler söylesin ve geri dönsün Ağustosböcekleri. Sözünü ettiğim tepelerin arkasında Eylül’ün ayak sesleri daha da belirginleşti. Bahçemdeki her çeşit ağaç ta çıkacakları uzun yolculuğa hazırlanıyor yaprak yaprak. Bizi bekleyen keşke mevsimsel koşullar olsa. Savaş, ölüm, ayrılık ve açlıklar olmasa. 15.08.2011 |