|
||
Gölbaşı'ndaki kültürel dönüşümün temelinde siyaset mi yoksa ekenomik nedenler mi var! | ||
Bayram Türkmez Haberi | ||
![]() |
||
İLÇEMİZDEKİ HEMŞEHRİCİLİK İLİŞKİLERİ SİYASETLE BÜTÜNLEŞİNCE KÜLTÜREL DÖNÜŞÜMÜNDE ETKİLİ OLDU…
Ülkemiz insanında olduğu gibi ilçemiz insanında da müthiş toplumsal bir kültürel dönüşümünü gözlüyoruz… En basit anlatımıyla bunu kullanılan kelimelerde, kurulan cümlelerde de çok fark ediyoruz…
Gölbaşı’nda 35 yıl önce gençler çok farklı bir kültürün egemenliği altındaydı. Bizim lise dönemimiz 1980 yılı öncesi olup o dönem sağ-sol davaları çoktu. Komünist-Faşist diye insanlarımız birbirini kırıyordu. Siyasi yöneticiler bu duruma engel olmuyorlardı. /olamıyorlardı. İlçemiz Gölbaşı’nda da Dr.Şerafettin Tombuloğlu Lisesi başta olmak üzere değişik mahallelerde kavgalar oluyordu. Ölümlü bir hadise olduğunu hatırlamıyorum. Ancak, yaralamalı hadiseler olmuştu. 35 yıl önce Gölbaşı’nda en çok olan Artvinlilerin yüzde 90’ı sol görüşlü olup, okulda da hakimiyet bu yönde idi. Gerek öğrenci sayısı, gerek öğretmenlerin çoğunluğuyla böyleydi. O dönemler okulda bir haksızlık olsa veliler ayaklanır, okula gelir eylem yapar ve haklarını arardı. Bu durum bazı fabrikalarda da kendini gösterirdi. Tıpkı, Çift Horoz Kiremit ve Tuğla Fabrikası’nda (Bugünkü Haymana Yolu kıyısı, Osman Tan yanında bulunan arazi) çalışan kadınlar bile patrondan zam alamadıkları zaman caddelerde yürür, pankartlar açar sloganlar atarak haklarını arardı. O dönem Ayşe isminde bir kadın temsilcisi çavuş başıda çeker, örgütlerdi. Fabrika Caddesi’nde kadınların pankartlı yürüyüşlerine çok tanık oldum. İlçemizde 35 yıl önce 2 sinema vardı. Açık ve Kapalı olan Binbirgece Sineması da eski adı Fabrika Caddesi üzerindeydi, 25 yıl önce ilçemizde 2 adet yerel radyo vardı...Sanat galerisi vardı. Hepsi kapandı. Bunların yok olmasıyla ilgili AK Parti hükümetinin etkisi bulunmuyor, çünkü daha öncesinden kapandı. Yok oluşlarda yerel yöneticilerin bakışının etkisi var. Yani, zihniyet meselesi var...Hiçbir siyasetçinin derdi olmadı bunlar. Yine, ilçemize sonradan göçmeye başlayan Bayburtluların yaşlıları muhafazakar, gençleri ise ülkücüler arasında yerini alıyordu. Bayburtlulardan birkaç kişi de solcu guruplar arasında yerini alan vardı, ancak geneli ülkücüydü.(Bu konuda o dönemin en hızlılarından Bayburtlu Murat Turanoğlu biryazı kaleme alması daha açıklayıcı olacaktır.) Solcu olanlar komünistlikle suçlanıp, Allah’a inançsız, imansız inkarcı …olarak anlatılır ve bu yönde de guruplaşmalarla tartışmalar, kavgalar olurdu… Gölbaşı’nda halkevi vardı ve siyasetin dışında tutulmaya çalışılan halkevi zaman içerisinde siyasallaşınca kapatıldı, tıpkı bugün ilçemizde varlığı yokluğu belli olmayan ADD şubesi gibi… Bugün aradan 35 yıl geçti ve müthiş bir kültürel dönüşüm görüyoruz… O dönemin solcu/kominist/sosyalist olan Artvinli hemşehrilerimizin çoğu bugün bu siyasi düşüncelerini bir kenara bırakmış, o dönem inandıkları siyasetin peşinden bugün gitmemektedir ya da o zamanlar verdikleri sesleri şimdi vermiyorlar. Aynı şekilde ülkücü kimliği için mücadele veren genç Bayburtluların bir bölümü bazı cemaatlerle işbirliği yaparak muhafazakar kimliği baskın hale getiriyordu. Son dönemde Feto terör örgütünün ortaya çıkmasıyla birlikte gençler arasında ülkücülük yeniden canlanmaya başladı. Ancak, ilçemiz siyasetindeki baskın hemşehricilik hareketleri sol guruplar içerisinde yer alan Artvinliler ile muhafazakar guruplar arasında yer alan Bayburtlu hemşehrileri yerli-yabancı çekişmesi sonucu işbirliğine yöneltti. O dönem SHP/CHP’den belediye başkanı seçilen Erdal Eren’in başta andezit taş ocakları işletme ve ocak açtırma destekleri ile Bayburtlular başta rahmetli Hasan Gülhan olmak üzere bazıları Andezit Taş İşletmeciliğini keşfetti. Andezit Taş İşletmeciliği zaman içerisinde bir sektör haline geldi. Dönemin Belediye Başkanı Erdal Eren tarafından yeşil alan olan 4 parselde tahsis edilen işletmeler zamanla diğer belediye başkanları Abdulnasır Haşlak ve son olarakta Dr.Cevdet Kara’nın da çabalarıyla Gerder’de kendilerine arsa tahsis etmesiyle ciddi bir sektör oluştu. Bugün her biri en az 5’er dönüm arazinin sahibi olup, başka memleketli taş firma sahipleri de burada işletme açmıştır. Yine ANAP’ın son dönemlerinde Belediye Meclis Üyesi olarak seçilen, muhafazakar kimlikli Bayburtlu Hasan Kaymak'ın Gölbaşılı müteahhitler arasına girip, ticaret yapması, ilk işletmeci Hasan Gülhan ve sonrasında Bayram Dursun gibi birçok Bayburtlunun yanı sıra Ankara, Yozgat..gibi bölgelerin girişimcileri andezit taşını işleyerek Gölbaşı’nda istihdam sağlayan önemli bir sektör haline getirdiler. Bayburtlu hemşehrilerimizin andezit taşı, müteahhitlik …vs gibi işlerde atılım yapması artık siyasetin bile gündemine gelmeye başlamıştı. Hatta, 20’ye yakın hatırı sayılır kişi GÜRTAŞ isimli taş işletmesini şirket kurarak kurumsallaştırmıştı… 1999 yılında CHP’den Gölbaşı Belediye Başkanı adayı olan Nazmiye Halvaşi bile yüzde 90’ı muhafazakar kültürün sahibi olan Bayburtluların elinde olan andezit taş işletmeleri konusunda başkan olduğunda her türlü desteği vereceğini belirtip “oylarına talip olduğunu” belirtiyordu. Yani, ilçemizdeki hemşehriler arasındaki yerli-yabancı çekişmeleri siyasete yansımış, solcu, sağcı, muhafazakar, sosyalist…ülkücü, sosyal demokrat… fark etmeden ekonomik dayanışma ortak amacına yerini bırakıyordu. Yine, ilçemizde başta Nur cemaatlerinin etkisi Bayburtlu hemşehriler üzerinde yoğunlukla hissediliyor, içlerinden bazıları da bu cemaatin temsilcisi gibi ekonomi de, siyasette ve kültürde etkili oluyordu. Hatta 1998 yılındaydı sanırım, Gölbaşı ADD ŞubeBaşkanlığı’nı yapan Muhammet Güney bile o kadar muhafazakardı ki evinin bahçe giriş kapısına “Bismillahirrahmanirrahim” yazılı tabela astırmıştı… Yani, ADD’nin siyasallaştığını ve solcuların eline geçtiğini konuşanların aksine ADD muhafazakar insanların yönetiminde faaliyetini gösteriyordu. Bu durumu 1980 darbesinin etkileri olarak değerlendirenler oldu. 1980 darbesi Ülkemizin sağ ve sol gençliğinden düşünen beyinleri nasıl yok ettiyse, aynı zamanda ilçemizinde düşünen tüm gençliğini bertaraf etmiş, herkesi kendi kabuğuna sokup, iş, güç, ekmek derdine düşünce artık herkes kendi yolunu çizmeye başlamıştı… Siyasetteki hemşehriciliğin yanı sıra birde ekonomik nedenler eklenince sağ/sol, komünist faşist diyerek birbirini suçlayan, ülkesinin nasıl gelişeceği yönünde birbiriyle hertürlü mücadele yoluna giren gençler de düzene uymak durumunda kaldı. Ekonomik etkenlerin yanı sıra yerli ve yabancı olarak siyasette kullanılan hemşehrilerin ortak kültürel yaşamı kendini böyle belli etti. /// /// /// Özellikle AK Parti’nin son 15 yıllık iktidarının etkileri kültürel söylemlerimizi bile birçok alanda değiştirdi. Muhafazakar dil arttı. Bu durum ilçemiz Gölbaşı’nda da bariz şekilde görülürken, bu kültürel dönüşüm aynı zamanda milletleşme sürecine etki yapmaktadır. 15 yıl önce, hatta 10 yıl önce bile sabahları kalkınca genelde günaydın, iyi günler, merhaba…gibi sözler sarfedenlerin çoğu artık selamun aleykum gibi kelimeler kullanırken, bu durum kırsal kesimlerdeki gençlerde daha çok görülüyor. Birçok haber bültenleri, televizyon sunucuları, yazarlar 10 yıl önce ağızlarına almaya çekindikleri “ inşallah, maşallah, süphanallah…” diyor. Önceden, türkçe olan “Tanrı” kelimesi çok sık kullanılırken şimdi “Allah” kelimesi ağırlıkla kullanılmaya başladı. Yine, türkçe olan "Yanıt" yerine "Cevap", "Olanak" yerine "İmkan" gibi kelimeler çok daha sık kullanılıyor. Veyahut ta (^) işaretinin bazı kelimeler üzerinde kullanımının artması gibi muhafazakar dili kullanmaya başladı.
Ve bu durumdan kimse rahatsız değil...Çünkü, Muhafazakarı da, Sosyalisti de, Sağcısı da, solcusu da...biliyor ki Türkçe sözler sarfeden de, muhafazakar (arap kökenli) dil sarfeden de, Etnik dil sarfeden de...bu milletin bir parçası olup, sömürge ülkelerine ve içerideki işbirlikçilerine karşı bir olmak zorunda. Herkes birbirini olduğu gibi kabul edip Millet olmak zorundadır. Fitneye karşı, insanlarımızı birbirine kırdırmak, bölmek isteyenlere karşı ve hatta işbirlikçilere karşı, içimizde terör ve Ortadoğu bölgesindeki kaosların etkisiyle oluşan ortak vatan kaygısı taşıyan bu ortak kültürel yapı ülkemizin ve milletimizin geleceğinin de umudunu taşıyor...
Ben böyle yorumluyorum bu hızlı kültürel dönüşümü...
/// /// ///
Hele ki geriye doğru son 10 yıla baktığımızda kültürel dönüşümü çok rahat görebiliyoruz… Ve bu toplumsal dönüşüm güçlü bir devletin varlığı sonucunda milletleşme sürecini hızlandırmakta, geçmişte birbirini kıran, birbirini dinsiz, imansız, inançsız olarak niteleyenlerle Gerici, Yobaz, muhafazakar… olarak niteleyen kesimlerin birbiriyle kaynaşmasına da etkili oluyor. Şimdi ortak kaygı VATAN olup, Ortadoğu’da kaos yaratan sömürge ülkelerinin hedefinde Türkiye olduğunun farkındalar. Bu endişe birçok insanda var.
Bu durum ülkemiz ve milletleşme sürecimize de etkidir… Diğer taraftan, en az 40 yıllık yapılanma sonucu ortaya çıkan Feto Terör Örgütü’nün ihanetini gören birçok cemaat üyesi hainliğin bu boyutu karşısında şaşkınlığını yaşıyor. Ve bu ihanet şebekesine karşı devletin keskin kılıcı/adaleti, Etnik kimlik üzerine örgütlenerek, gelecekte bölünme ve ayrıştırma faaliyetleri hayali kuran oluşumlara da örnek teşkil ediyor… Türk milletinin birliği, dirliği ve bütünlüğü korunduğu sürece hiçbir sömürge devletinin ve içimizdeki hainlerin ülkemiz üzerinde kaos oluşturması mümkün değil. Bu farkındalık var. Başka Türkiye yok, başka gidecek 2.bir vatanımızda yok. Her düşünceyle, her yaşam biçimiyle kucaklaşacağız, sarılacağız, öpüşeceğiz, kardeş olduğumuzu bileceğiz. Yöneticiler ve aydınlar ona göre yaşam kültürümüzü belirleyecek. BİR OLACAĞIZ, İRİ OLACAĞIZ, DİRİ OLACAĞIZ…
Selam ve Sevgilerimle Bayram Türkmez 02 Mart 2017 |
||
|
||
Etiketler: |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.