ÇİFTE BAYRAM MIYDI? 30 Ağustosta, “sözde” çifte bayram kutlamalarının ilk gününde, gazetelerin internet sayfasına yansıyan görüntüler içimi acıttı doğrusu. Sözde deyişim, Zafer Bayramı kutlamalarına; bayrak taşıyan gençlerin, gazilerin, güvenlik güçleri temsilcilerinin ve diğerlerinin boş alanları, yine protokol üyelerinin, tek bir Allah’ın kulu olmaksızın boş sokakları selamlayarak geçmelerine ve yurt genelinde benzeri tavırlara ilişkindir. Devlet temsilcilerinin kendi aralarında yaptıkları protokol düzenlemesi nasıl olursa olsun ve onlar Zafer Bayramı’nı nasıl isterse öyle kutlasınlar. Doğrusu bunu önemsemiyorum. Ama halkın manşetlere yansıyan tutumu yüreğimi kanattı. Elbette, 60 yıldır nasıl evirildiğimiz konusunda tartışmalıyız; ama masa etrafında yer alacak olan parçalanmış bir anlayışın taraflarıyla bu nasıl gerçekleşebilir ki? Ayrıca, bu sosyolojik gerçeklik; adım adım, bir proje olarak yaşamımıza girmedi mi? Yozlaşma konusunda geldiğimiz aşamayı 60 yılın baş aktörlerine, yardımcı oyuncularına, senaryoyu yorumlamaktan aciz şakşakçılara mal edemeyiz bütünüyle. Farkında-lığına rağmen, bunca yıl, bütün gelişmelere tanıklık eden ve sessizce (ıslıklamadan) izleyenler de her türlü çürümenin ortağıdır. Bunu kısaca, iktidarın reklâm vurgusundan esinlenerek söylersem eğer; el ele geldik bu günlere biz. Bu rejimin tepeden indiği doğrudur: özgür iradeyle yönetilme konusunda hiçbir bedel ödenmedi, bu nedenle değeri bilinmeyebilir. Bir zamanlar taklit edip, hayran olunan topraklardaki gelişmelerden de bir anlam çıkartmak kimileri için zordur belki, ama bu vatan için ödediğimiz bir bedel yok mudur, yurdun her karış toprağından kan fışkırmıyor mu? Bundan daha büyük bir bedel olabilir mi? Bu bedel karşılığında elde ettiğimiz “zafer’i” “bayram” yapmadık mı? Öyleyse eğer, kalabalıkların bu tutumunu nasıl yorumlayacağız… Yalnız kendi ülkelerinde değil, her yıl, bu topraklara gelerek işgalci atalarına tören düzenleyen ve onları saygıyla anan insanları kıskanır hale gelmek tanımlanmayacak kadar acı bir duygu. Şimdi kimileri kalkıp; sanki aksini söylüyormuşum gibi, “benim dedem de şehit oldu,” der, bilirim. Benim söylediklerimden çıkaracağı anlam ise, “ne de olsa laik” olduğumdur. Vurguladığım şeyi, diledikleri yöne sündüreceklerdir yine. “Zafer,” denen şeyin içeriğini ve buna bağlı olarak ta, neden “bayram” olduğuna ilişkin bir anlamayı kendi siyasi duruşlarıyla yorumlayacaklardır. Aksi olsaydı eğer, çevresindeki insanların “Zafer Bayramı”nı, özellikle kutlardı sözünü ettiğim kalabalıklar; yaygın bir şekilde, yukarıdaki gibi görüntülerle karşılaşmazdık. Hayır, birilerinin vatan sevgisi konusundaki eksikliği değil dillendirmek istediğim şey. İçlerinde yankılanan, “bu vatanı herkesten çok sevdiği”ne ilişkin sesleri de kastetmiyorum. Elbette, her tür insanın kendine göre vatan sevgisi vardır. Milli değerleri yozlaştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüşteki mantık ve tavırdır söylemek istediğim. Ayrıca, koşullanmış insanlar değil hedef kitlem, gözünü çapak bürümüş olanlardır… Bana gelen onlarca mesajın içinde, Zafer Bayramı’na ilişkin kutlama sayısı dört bile değil. Özelleşen ve zorunlu müşterisi olduğumuz (yandaş) kurumlar da, yalnızca Ramazan Bayramı’na ilişkin mesajlar gönderdiler. Bütün bu göstergeler, nasıl bir dönüşüm içinde bulunduğumuzun yansıması değilse, nedir ki? Yineleyecek olursam eğer; her türlü yozlaşma konusunda, “el ele geldik, bu günlere biz.” Zafer Bayramınız ve (Şeker)-Ramazan Bayramınız kutlu olsun.
01.09.2011 |