CHP GERÇEĞİ (kısa bir analiz) Kuruluş: “Devlet kuran parti,” diye anılan Cumhuriyet Halk Partisi Mustafa Kemal’in imzasını taşıyan bir dilekçe ile 9 Eylül 1923’te “Halk Fırkası” adıyla kurulsa da, 1927 Kurultayı açılış konuşmasında Atatürk, Halk Fırkası’nın Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin devamı olduğunu vurgulamış, asıl temelin 4-11 Eylül 1919’da Sivas Kongresinde atıldığını söylemiştir. Başka bir söyleyişle, CHP’nin kuruluşu bu kongrede filizlendiği için “devlet kuran parti,” olarak bilinir. Cemiyet’in: varlık nedenimiz nedir, ne durumdayız, ne yapıyoruz, görüşümüz nedir, kim ve ne için yapıyoruz, gelecek için isteklerimiz nelerdir gibi soruların yanıtlarını bularak belirlenen hedefler doğrultusunda çıkılan yoldaki serüveni ise tarihin altın sayfalarında, hak ettiği yerdedir. Var oluş amacını yansıtan gelişmeler: Ulu önderin liderliğinde verilen bağımsızlık ve egemenlik mücadelesi Türk Milleti’nin çağdaşlaşmasını sağlayan sosyal bir değişimle taçlanmış olup, ilerleme ve gelişmeyi amaçlayan dinamik bir hareketi de beraberinde getirmiştir. Milli birlik ve beraberliğin pekişmesine önem veren bir anlayışın demokratik rejime yönelerek bunu savunması ise devrimin belirgin bir özelliği olmuştur. Başarısız yıllar: Çok partili döneme geçtiğimiz günden bugüne; birkaç yıl, diye andığımız kısa süreli ve koalisyonlu zamanları yok sayarsak eğer, CHP iktidara gelememiştir. l965 yılında başlayan ideolojik ayrışma parti içi çekişmelerini kartopu gibi büyüterek CHP’yi hantallaştırmış ve amacına uygun bir şekilde gelişmesini engellemiştir. Bu süre içinde iktidar olamamış bir parti sayısız gerekçe sıralayabilir belki, ancak ülke yönetimini devralamamış olmasıdır gerçek olan. Siyasi partiler için başarı ölçüsü iktidar olmaktır, dahası amaçladığı programları gerçekleştirmektir. Bu durum CHP’nin görev yapmadığı anlamına gelmez kuşkusuz; gerçekleştirmiş olduğu muhalefet görevi hiç tartışmasız saygın bir ülke hizmetidir. Yapılması gerekenler: Atatürk’ün 1936’da, “en büyük rüyam,” dediği demokrasinin gerçekleşememiş ve gecikmiş olmasında içtenlikli bir biçimde öz eleştiri yapan CHP’ne Türkiye’nin gereksinimi vardır. Çünkü bu amaç (demokrasi) gerçekleşmek için ortada bekliyorken, birçok nedenle canı yanan rejimin iniltileri de göklere yükselmiş bulunmaktadır. Sonuç ne olursa olsun, Haziran’da yapılacak olan seçimden hemen sonra, parti içi demokrasisinin gelişmesinden başlayarak gerçek bir demokrasi için Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nın; yine, keyfilik, kayırmacılık ve sıkıntı yaratan diğer uygulamaların önlenmesi bakımından da Yerel Yönetimler Yasası’nın yeniden düzenlenmesi konusunda tüm enerjisini sergilemesi şarttır. Bugünkü siyasi tablonun, bu işlevi başkaca bir partinin yerine getiremeyeceğini gösterdiği gerçeğinden yola çıkarak, derlenip-toparlanmış, her konuda alternatif projeleriyle umut veren bir CHP’nin, filizlendiği güne eşit bir dinamizm sergilemesi gerekir. Bunu yapmak o’nun görevidir ayrıca. Atatürk’ün kurduğu, tarih yazan bir parti, o’nun amacına uygun olarak ilerleyip-gelişemiyorsa eğer, o’nun söylemlerini tekrarlamanın ve fotoğraflarını taşımanın hiçbir anlamı yoktur. Haksız eleştiriler: CHP’nin tek parti uygulamalarına bugünkü gelişmiş bir demokrasi penceresinden bakarak amaçlı bir eleştiri sağanağı yaratanların, o günkü Orta ve Doğu Avrupa’yı sağ ve sol diktatörlerin yönettiğini; Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franko’nun faşist yönetimini; yine, Fransa-Belçika ve İsviçre’de kadınların siyasal haklardan yoksun olduklarını bilmiyor olmaları düşünülemez kuşkusuz. O günün dünyasında Türkiye’nin demokrasi uygulamaları açısından çok yukarıda olduğunu teslim etmemek bozuk bir zihniyetin yanında siyasi ve milli ahlâk anlayışıyla ilgili bir durumdur. O dönemi pervasızca eleştirenlerin bu dönemde uygulanan akıl almaz politikaları övüyor olmalarına ise ancak pes, denilebilir. Ayrıca, darbe sürelerini de hesaba katarak, kaba bir hesapla 60 yılın 50 yılında iktidar olanların, devamı olduklarını dillendirdiği partilere ilişkin verileri CHP’ye mal etme çabaları da büyük bir ayıptır. CHP’nin konumu: Köklü bir parti olan CHP’nin yok olması düşünülemez. Hangi şartlarda olursa olsun, Atatürk’ün kurup emek verdiği bu partinin gerçek taraftarları, (üyesi olmayıp, benimseyenleri de katabiliriz) o’nu terk etmez. Çok partili dönemden bugüne kadar geçen süreç bu düşününün kanıtıdır. Mustafa Kemal ile özdeşleşen bu parti, sıkıntılı dönemler yaşamasına rağmen; hiç kuşkusuz, her şeye rağmen özgürlüğün simgesidir. Yukarıda vurguladığım bir cümleyi yinelemekte yarar vardır; Cumhuriyet Halk Partisi’ne tüm Türkiye’nin gereksinimi olduğu unutulmamalıdır. 15 Mart 2011 |