BAHAR
Dün, bireysel ve ulusal hüzünlerimi bahçemde yalpalayan yaşlı kangallara teslim ettikten sonra, Gölbaşı’nın fotoğraf gibi duran manzarasına bakmak için yüksek tepelerde dolaştım. Her çeşit çiçek, ot, böcek ve kuşlarla selamlaştım. Yaşamın bize armağan ettiği doyumsuz birlikteliği, kaçamak yapıp beni zaman zaman yoklayan kederlerime rağmen doyasıya yaşadım…
Bahara ilişkin, daha doğrusu baharla gelen hüzünlere ilişkin birçok şiir yazsam da, onun güzelliklerini dillendiren herhangi bir makalem yok. Nisan ve Mayıs aylarının yaşama dair sunmuş olduğu görselleri tanımlamak ya da buna yeltenmek kolay değil çünkü. Dahası, sayısız canlıdan bir bölüğünün var olma törenini tüm ayrıntılarıyla izlemiş olsak ta, bizi çıldırtan güzellikleri hak ettikleri biçimde dillendirmek olanaksızdır. Bu nedenle bizi büyüleyen görüntüleri ve o süreleri bir bütün halinde zihnimizin derinliklerinde saklamayı yeğleriz. Belleğimiz her zaman net olamadığı için de bahar ayları yaklaştıkça söz konusu şöleni siluet halinde (hayal ederek) görerek heyecanlanırız. Kış aylarında, fotoğraflarımızı gözden geçirdiğimiz sırada karşılaştığımız bahar fotoğraflarının yürek atışlarımızı hızlandırmasını; o anlarda yaşadığımız yoğun duyguları anımsayalım. Böylece, ne kadar hassas olursa olsun, hiçbir tanımın bu görsellerin vücut kimyamızı değiştirdiği ölçüde etkili olamayacağını anlayabiliriz… Başlangıç cümlesine dönecek olursak, bahar ya da doğal güzellikler eksiksiz bir biçimde sözlü olarak aktarılabilseydi eğer, resim ve fotoğrafın ne anlamı ne de değeri olurdu.
Baharın sunduğu güzellikler ne kadar görkemli olursa olsun, insanlığın yaşadığı bütün kötülükler de bu mevsimde gelişti ne yazık ki. Tüm savaşları, buna bağlı olarak ölümleri, ayrılıkları, açlıkları ve her türlü olumsuzluğu yaşadığımız bir mevsim dilimidir bahar. Sömürü düzeninin kış aylarında geliştirdiği para, kan ve gözyaşı projelerinin uygulamaya konulduğu bahar aylarının bu iğrenç arzuda bir payı yoktur kuşkusuz. Saldırganların eylemlerini zorlaştıran mevsimsel koşulların ortadan kalkması ve çiğdemlerin bize “günaydın,” diyerek umut, bereket ve güzellikler muştulamasıyla başlayan iğrenç düşününün gerçekleşmemesi için, tüm yaşamın dirildiği bir dönemi simgeleyen bahar ne yapabilir ki. Hareketli ve hareketsiz tüm canlılar “yaşam şöleni”ni boykot ederek bizi tüm güzellik ve nimetlerden yoksun bıraksalar bile bu gözü dönmüş yaratıklara engel olmak olanaksız görünüyor ne yazık ki.
Bu gün yanı başımızda gelişen olaylardan önce, 1999 yılında yazdığım “Bahara Çeyrek Kala” adlı şiirimin bir bölümünde; “… Somali, Sudan, Filistin / Irak ve Bosna-Hersek’ten koparak; / Önce yüreğime, / Sonra da aklıma saplanan şarapnellerin / Sesleri yankılanırdı şiirlerimde;/ Açlıklar, ayrılıklar, savaş ve ölüm / Gibi şeylerden söz ederdim,/ En çok da çocuklardan…” diye uzayıp giden dizelerimin bahara denk geliyor olması yukarıdaki nedenledir. Bize varlığımızı anımsatan ve çıldırtan güzelliğiyle yaşama sevinci yükleyen baharı, onda yaşanan utanç verici gelişmelerden bağımsız hissetmek kolay olmasa da bunu denemek zorundayız; umut ve umutsuzluğun at başı gittiği zamanlarda seçeneğimiz umuttan yana olmalıdır, demek istiyorum.
İnsanlığın ürünü olan tüm kötülüklere rağmen bahar çıldırtan güzelliğiyle sonsuza dek var olacaktır kuşkusuz. Akıllı olduğunu varsayan ve dünyayı yaşanmaz kılan insanın “yaşam” denen armağanı hak ettiği günlere kavuşması dileğiyle…
SARIÇİÇEKLER: “Bir gün karlı dağları aşacağız ;/ Yürekte ve akılda karar kıldık çünkü / Bir gün, diz vurup sarıçiçeklere / Bir gün mutlaka final tepelerinden;/ Yorgun ellerimizle canım, sevgiler toplayacağız…” (1987)
06 Haziran 2011 |