Son aylarda terör belası sürekli gündemi oluşturmakta olup, hergün gelen şehit haberleri hepimizin canını acıtıyor, esas canı yananlar ise ateşin düştüğü ocaklar. Ne oldu da böyle hergeçen gün artıyor terör olayları, neler oluyor! diye yeniden soruyoruz..
Artık, bela okumaktan, lanetlemekten te bıktık… çünkü sonucu değiştirmiyor..
Artık , “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye bağırmaktan da bıktık…yine sonuç değişmiyor.. Ya da "tekbir" getiren seslerin çogalması da sonuç vermiyor...
Artık, siyasilerin her şehit gelişinde açıklamaları da klişe laflar haline geldi…
Sözün bittiği yerdeyiz…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güvenliğinden sorumlu askeri ve polisinden bu belanın kökünün kazınmasını beklemekten başka da yapacağımız bişey yok. İktidar ve siyasi yöneticilerden de artık güzel laflar yerine, bu lafların uygulandığı yöntemleri görmekbu milletin acılarını hafifletecektir.
Çok uzağa gitmeye gerek yok 10 yıl önce bir tek şehit geldiğinde Türkiye ayaklanıyordu, şimdi hergün birkaç şehit haberi geliyor ancak sabırla dinlemekten başka bişey yapamıyoruz. Çünkü, gördük ki bağırmakla, çağırmakla, bayrak asmakla bu sorunun kökü kurumuyor…
Çünkü gördük kü, bugün bile bu milletin birliğinden beraberliğinden bahsedenler, siyasal söylemlerle “terörün kökünü kazıyacağız”, “3-5 çapulcu”, “BBG evi gibi gözetliyoruz” diyenler bile terör örgütüyle mücadele vermede yanlış yöntemler yüzünden büyüttüler ya da bizleri böyle avuttular!..
Yani, terör sıfır noktasına inmişken, yeniden nasıl hortladı sorgulamak gerekiyor...
Bizlere düşen ise sabır ve sukunetle güvenlik güçlerinin nasıl mücadele verdiğini izlemek, siyasetçilerin ve hükümetin güzel sözlerinin ne kadar uygulanıp uygulamadığına bakmak olacaktır. Hükümetin uzlaşma/müzakere arayışları, MİT - terör örgütü yöneticilerinin (OSLO) dostluk görüşmeleri de neler oluyor! dedirtip, milletin güvendiği devlet yöneticilerinekarşı soru işaretleri oluşturdu!
Hükümetin terör konusunda yaptığı en güzel çalışma KCK operasyonları olmuş olup, bu da durdurulmayla birliktegeldiği noktaya dönüşmektedir...
Diğer taraftan,kendi iç sorunlarımızı sanki bir kenara bırakıp, birde dış politika ile başımız ağrıyor. Bizim ne derdimiz var birçok arap ülkesiyle ki (Suriye, Libya, Mısır,İran...halklarının en az yarısı içişlerine karıştığımız için devletimize karşı kin nefret beslemeye başladı! Bu da apayrı bir konu...Neyse konumuza dönelim..
Amaçları olan, yüzyıllardır bir arada yaşamış olan asil Türk milleti ile asil Kürt toplumunu birbirine düşürerek kırdırmak isteyen hainler asla başarılı olamayacaklar.
Bu oyunun içimizdeki işbirlikçileri olan, Kürdüz diyen ancak kökünde Kürt olmayan kanı bozuklar ile Türküz deyipte ancak kökünde Türk olmayan kanı bozuklar kurtuluş savaşı öncesi senaryonun aynısını yazmaya çalışıyor…
Kurtuluş savaşı sonrası bu hainlere 150’likler adını koymuşlar…
Bundan sonrakiler içinde belki 5000 likler filan diye bir adolur kimbilir…
Bu da bir umut işte..
/// /// ///
Sorun belli… Etnik sorun, Dinsel sorun…En yumuşak tarafımızda dinsel sorun olup, bu milletin en kolay etkinliği alan inanç konusudur. Bu ülkede yeni bir anayasa yapılacaksa inançlar güvence altına alınmalı ve her insanın inancına saygı duyulacak şekilde yasalar çıkarılmalıdır. Bu din konusunu bu ülke ve millet aşabilirse eminimki en büyük ileri demokrasi ve akıl – bilim yolundaki hamlesini yapmış olacak.
Kesinlikle bu dinsel sorunlar çözülmelidir. Ne Sünni, ne Alevi, ne başka bir mezhep birbiri üzerinde baskı oluşturmamalı, Sorun gibi gündeme gelmemeli, devletin diyaneti tüm mezhepleri temsil etmeli ve o şekilde hizmet vermelidir. Hatta, tüm mezarlıklarda bile başkadin inancındaki insanlarımız içinde mezar yerleri tahsis edilecek alanlar oluşturulmalıdır. Ölülerimizi bile ayırmanın mantığı nedir ki Allah'ın katında bilemem...
Yani, başka inançlarda olan insanlar kendilerini baskı altında hissetmemelidir. Bu sorun çözüldüğü taktirde bu ülkeninde, milletinde önünden çok büyük bir engel kalkacaktır. Zaten, insana saygı da burada başlar! Kul hakkı da burada başlar! İnancını yaşayamayan, inancını baskı altında hisseden insanların inanç hakkı da sanırım kul hakkına giriyor…
Bu inanç sorunu çözülmedikçe bu millet hep bu sorunları yaşayacaktır. İnsanlarımız birbirine saygı duymayı, sevmeyi öğrenecek. Herkes birbirinin inancına saygı duyacak. Sorgulamayacak, baskı altına almayacak, devletin imkanlarından eşit şekilde yararlanacaktır. Bu olmazsa ne yaparsak yapalım sorun hep önümüzde duracaktır.
/// /// ///
Birde şuna sık sık rastlıyoruz. Kutlamalarda ya da mesajlarda görüyoruz…
Milliyetçi’dir ya da Türk kültürünü savunurlar ancak öyle bir mesaj verirler ki, bölücülere adeta prim veriyorlar.
Derler ki: Türk İslam Aleminin….diye başlar ve gider…Buradaki sıkıntı, İslam olmayan Türkler var dünyanın birçok yerinde, hatta ülkemizde bile, bunları yok sayıyorlar, biryere koyamıyorlar! ve bu soydaşlarımızı dışlıyoruz!..
Bu konu da mesajlar verirken bir kere daha düşünmek gerekiyor, düşünülerek bu mesajlar veriliyorsa zaten bölücülüğe fırsat vermekten başka hizmet te etmiyor. Sadece, “İslam aleminin” ya da “müslümenların” dese yerini bulacak ancak, Türk İslam, İslam Türk Alemi …gibi başlayan mesajlar dünya Türkleri arasında birleştirici olmuyor, aksine ayrıştırıcı oluyor..
Gerçi günümüzde milliyetçilik anlayışı da din üzerine formatlandı. Dinsel temalar ve dinsel öğretiler “milliyetçilik” olarak nitelendiriliyor. Türk Kültürü adı altında dinsel konular önemli bir yer tutmaya başladı. Çok şeyler değişiyor…Ülkü ocakları bile 10-20 yıl önceki ülkü ocakları değil, o zamanın 9 ışık doktrini de şimdiki gençler sanıyorum bilmez…Milliyetçiyiz, Cumhuriyetçiliz, Vatanperveriz…diyen insanlar bile hiçbirşey yapmasın sadece öncelikle yabancı kelimelerden arındırılmış Türkçe’ye sahip çıksın yeterde artar bile...Terörde defolur gider, senin düşmanlarında hiçbir zaman amacına ulaşamaz ve daha önemlisi özgüvenin ve kimliğin hiçbir zaman kaybolmaz...saygılarımla |