"27-Aralık" tarihi, Ulusumuz ve Cumhuriyet tarihimiz açısından son derece önemli bir gündür... 27-Aralık-1919'da Ulu Önder Atatürk Samsun'dan başlayan Anadolu yolculuğunu Ankara'ya gelerek tamamladı. Bu yolculuk aynı zamanda Milli Mücadele Projesinin hazırlıklarının yapıldığı bir süreçti... Ve Proje bozkırın ortasında, Ankara'da uygulamaya konuldu...
Gazi, 27 Aralık 1919'da Dikmen sırtlarında belirdi... Ankaralıların "Kızılca Gün" dediği bu tarihi günde, Ankara'nın köylerinden kasabalarından akıp gelen binlerce atlı ve yaya Seymen ile Ankara halkı Büyük Önder'i Dikmen Sırtlarında bağrına bastı... Şaşıran ve duygulanan Ulu Önder'in"Merhaba Efeler! Niye zahmet ettiniz, neden geldiniz?" sorusuna Ulu Önder'in etrafinda çember olan Seymenler hep bir ağızdan "Uğrunda Ölmeye, Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik Paşam!" diye cevap verdiler... Ulu Önder “Fikrinizde sabit misiniz?” diye yeniden sorduğunda Seymenler büyük bir kararlılıkla “Andolsun!” diyerek karşılık verdiler... Bunun üzerine gözleri yaşaran Mustafa Kemal “Varolun Yiğitler!” diyerek şükranlarını bildirdi... Peşisıra davullar, zurnalar çalınmaya başladı... Ve uzun yıllardır semalarına kara bulutların çöktüğü, umutların tükendiği Anadolu'da, zeybekler yeniden dönülmeye başlandı.
Ankaralılar ve Seymenler binlerce yıllık Oğuz Türkleri geleneğinde olduğu gibi Seymen Alayı tertip ettikleri 27 Aralık 1919’da yeni Önderini böyle seçmiştir... Atatürk’ün karşılandığı 27 Aralık’ta düzenlenen “Seymen Alayı” basit bir karşılama töreninden öte, ülkeyi içinde bulunduğu karanlıktan kurtaracak yeni bir liderin, dağınık olarak sürdürülen Milli Mücadele hareketini şahsında toplayacak Önder’in, Ankara halkı ve Seymenler tarafından seçilmesidir... Bu sivil oluşum ve tarihte eşine az rastlanır bu halk desteği, Milli Mücadeleyi taşıyacak olan Ulu Önder’e ve Kuvayı Milliyecilere olağanüstü bir moral güç vermiştir... Ve Ankara bundan böyle yüzyıla damgasını vuracak olan ve dünyadaki bütün ezilmiş halklara bir model oluşturacak Ulusal Kurtuluş Savaşımızın merkezi durumuna gelmiştir.
Mustafa Kemal Paşa neden Ankara’yı seçmiştir? Bu seçim, olayların sürüklediği bir tesadüf midir yoksa Mustafa Kemal Paşa’nın çok önceden tasarladığı bir projenin yaşanan gelişmeler karşısında hayata geçirilmesi midir?… Sorunun yanıtını kendi anlattıklarından dinleyelim:
“Nihayet Ankara’da durdum ve memleket işlerini, milletin arzusu veçhile sevk ve idare etmek için başka yere gitmeye lüzum hissetmedim. Türkiye’nin ve Türk milletinin menfaatlerinin en emin müdafaası da ancak Ankara’dan olabileceği, hadiselerle sabit olmuştur. Bunun en kuvvetli etkenleri (amilleri) arasında Ankara’nın coğrafi yeri de vardır... Ankara’nın doğal ve coğrafi konumuna (mevk-i tabii ve coğrafisine) kıyket ilave eden bir başka yön (cihet) daha vardır. En acı ve felaketli günlerde millet her taraftan zehirlenirken (tesmim olunurken) Ankaralılar, memleket ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelik girişimler (halas-ı hakikisine müteveccih teşebbüsler) hakkındaki iman ve güvenlerini (itimatlarını) bir an dahi sarsmamışlardır... Ben Ankara’yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten, Selçuki idaresinin bölünmesi (inkisamı) üzerine Anadolu’da teşekkül eden küçük hükümetlerin isimlerini okurken bir “Ankara Cumhuriyeti”ni görmüştüm. Tarih sahifelerinin bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara’ya ilk defa geldiğim o gün de gördüm ki aradan geçen asırlara rağmen Ankara’da hala o cumhuriyet kabiliyeti devam ediyor. Türkiye’nin hemen bütün bölgelerini (menatıkını) gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim ki, o zaman isimleri cumhuriyet olmayan diğer yerlerin bugünkü halkı da aynı kabiliyetten asla uzak değildir... Beni, Türkiye’nin en münasip merkez Ankara olabileceğini düşünmeye sevkeden ilk vesile çok eskidir ve bilimseldir (fennidir).”
Gökhan Cantürk |