AÇILIM RÜZGÂRI, KAN VE GÖZYAŞI Ne anlama geldiği bilinmemekle birlikte, zaman içinde boş bir söylem olduğu anlaşılan açılım rüzgârlarının “meltem”miş gibi sunulduğu tarih yeni olmasına karşın silinmeyen sayfalarda yerini almış bulunuyor. Gemi kaptanları daha dün,“her şey güzel olacak,” diyordu Güneydoğu rüzgârı için. PKK teröristleri büyük bir zafer edasıyla Habur’dan giriş yapıyorken hukukumuzu ve gururumuzu iğrenç ayaklarına paspas yapmıştık. Ve kaptanların,“bir bildiği var,” sanıyorduk ulusça… Sözcüleri, kendinden emin bir şekilde: “pişman değiliz, hakkımızı almaya geldik,” diye demeçler verirken yüreğimiz paramparça olmuştu. Kim bilir, diyerek katlandık bu acıya. Önce inkâr edilse de, sonra İmralı’daki PKK lideri ile görüşmeler (pazarlıklar) yapıldığı anlaşıldı. Çocuklarımızın kanı akmayacaksa eğer, “olsun,”dedik. Ayrı bayrak dediler; ayrı meclis, ayrı güvenlik, ayrı ekonomi, ayrı mahkeme, ayrı ibadet, ayrı dil; her şey ayrı olsun istediler açık açık. Özerklik ilân ettiler; ikna kampları kurup, Hakkâri başta olmak üzere silah dağıtmaya başladılar şehirlerde. Vergi vermeyeceğiz, ayrıca destek (haraç) alacağız, diye tutturdular. “Dağ kadromuz olmasaydı, biz olmazdık,” derken, militanlarına övgüler düzdüler gözümüze baka baka. Yetmedi, daha sonra Güneydoğu bizim, Türkiye hepimizin olacak, dediler ve inanılmaz pazarlığa oturdular “açılım” diyenlerle. Yanıt almak için süreler tanıdılar; çok kan akacağı konusunda tehditler savurdular; bunun boş bir söylem olmadığını göstermek için de kan akıttılar, oluk oluk! Yurdum insanının büyük bir bölümü ölü toprağı altında; çaresiz, gözyaşına boğulmuşken; açılım furyasından pay alanlar günlük-güneşlik bir yaşamı pervasızca sürdürdü ne yazık ki. Ancak yaşam sonsuza dek böyle gitmezdi. Gitmeyeceği şimdilik Güneydoğu konusunda “nihayet” anlaşıldı. Kan dökerek pazarlık yapanların başlattığı taarruz karşısında; önce, “ramazan bitsin,” dediler, daha sonra “kımıldamak” zorunda kalarak ağız değiştirdiler: “bu işin gecesi-gündüzü, ramazan’ı olmaz,” dediler. Türk jetleri Kandil’i bombalamaya başladı son şehitlerimizin arkasından. “Sözde” medyamız, ertesi gün: “Kandil yerle bir” diye manşetler attı. Kandil yerle bir oldu mu, bilmiyoruz; ama, bu bizi rahatlatmadı. Dilimiz bile “nihayet,” demeye dönmedi bir türlü. İçimizde hâlâ, “yazıklar olsun,” diye bir ses dolaşıyor uğuldayarak… Meltem rüzgârıyla kasırgayı birbirine karıştıran kaptanlar PKK konusunda dümeni kırmış bulunuyorlar şimdilik. Diğer açılımlarda ise ne olacağı (zikzaklara rağmen) belli değil. Muhalefet liderleri; nereye, hangi amaçla gittiğimize ilişkin: “hiçbir konuda hiçbir bilgi aktarılmıyor,” diye bas bas bağırsa da, güvertede bulunanlara sesleri ulaşmıyor… PKK sorununa ilişkin girişimler (açılım) kan ve gözyaşı getirdi ne yazık ki. Kuşkusuz iktidarın çabaları kötü niyetli değildi; kaptanlar bu yolculuğa çıkarken plânladıkları limana farklı bir yoldan gideceklerine inanmıştı… Beceremediler; hedefine ulaşamadan gemi tornistan yaptı. Günler sonra, darmadağın bir şekilde yanaşılan iskelede, geri dönmenin gerekçelerini işitmek neye yarar ki. Not: Yukarıda son söylediğim şeyler: dalgalı deniz serüveni dinlemeye şartlanmış, hazır halde ve kum gibi, ziftli sahilde bekleşenler için değildir. 19 Ağustos 2011 |