Gölbaşı Vilayetler Evi Sosyal Tesisleri aslında Gölbaşı Belediyesi’nin mülkiyeti olarak yaptırıldı. Dönemin Belediye Başkanı Bekir Göneç İller Bankası aracılığı ile yaptırmış olduğu bugünkü Vilayetevi Sosyal Tesisleri’nin temelinin nasıl atıldığını, inşaatına nasıl motel olarak başlanılıp, İçişleri Bakanlığı’na nasıl satıldığını ayrıca çevresindeki hazine arazileri için verdiği mücadeleyi şöyle anlatıyor. Günümüz siyasetçilerine, sorumlu ve duyarlı vatandaşlar ile gelecekte siyaset yapmak isteyenlere örnek olabilecek bir mücadelenin hikayesi bu…
Hikaye Gazetemiz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Bayram Türkmez’e yayınlanmak üzere sağlığında vermiş olduğu orijinal hatıralarından alınmış olup Örnek bir Belediye Başkanı olarak karşımıza çıkan çalışmalarının kamu yararı taşıması özelliği ile anıları bölüm bölüm yayımlanacaktır.
Bayram Türkmez 23.03.2016
GÖLBAŞI’NIN İLK BELEDİYE BAŞKANI BEKİR GÖNENÇ ANLATIYOR…(1965-1973)
Belediye ye ait otel ve sosyal tesis olarak Plan ve projeleri yapmamıza rağmen halen istimlak yapılmamıştı.30.4.1969 tarihinde yerin istimlakını yaparak yeri İller Bankası’na teslim ettik. İller Bankası burayı muhammen bedel 12 500 000 Tl. idi ama müteahhit bu işi ne kadar kırdı hatırlamıyorum. Müteahhidin ilk kazmayı vurduğu tarih 1/10/1969 dur. Burada yine nokta koyarak kısa bir zaman burayla ilgili başka bir mevzuya geçmek mecburiyetindeyim. (Tabi affınıza sığınarak)
Bizim bu motel sahası, bir taraftan su sporları tesisleri bir taraftan Konya asfaltı , diyer taraftan Osman Karakaş’a ait ada gazinosu ve önünde mugan gölü ile çevrili idi. Osman Karakaş’la aramızda üçbinbeşyüz metrekarelik , yani 3.5 dönüm bir hazine yeri vardı.
Kanunen bu hazine yeri belediyenin olması gerekiyordu. İşte bir gün buraya geldiyimde Osman Karakaş, tel örgüsünü genişleterek bu üçbuçuk dönümlük araziyi kendi hudutları içerisine aldığını gördüm. Ayrıca da içine şimdi miktarını pek hatırlamayacağım ama yüz adet civarında ağaç fidesi diktirmişti. Belliki zilliyet niyetiyle araziye kendine mal etmekti.
Ben, hemen encümenden bir karar alarak bu yeni çevrilen çiftin kaldırılmasını, ağaçlarında kendi yerine dikilmesini kendisine zabıta marifetiyle tebliğ ettirdim. Ancak, aradan zaman geçmiş olmasına rağmen ne çit söküldü ne de ağaçlar kalktı.
Tekrar ikinci bir kararla, kendisine bir müddet tanıyarak bu müddet içerisinde çit sökülüp kaldırılmazsa ve ağaçlar toplanmazsa belediyemiz tarafından hem ağaçların sökülüp kaldırılacağını ve hem de dikenli telin toplatılacağını yine zabıta ile tebliğ ettirdim. Ancak verilen müddet içerisinde , ne çit söküldü ne de ağaçlar kaldırıldı. Hiçbir işlemin ve kararın yerine getirilmediğini gördük.
Bunun üzerine zabıtayı göndererek çiti söktürüp kendi yerine koydurdum. Keza ağaçları da söktürerek derince bir çukur kazdırıp oraya köklerini gömerek üzerlerine kurumamaları için toprak attırdım.
Osman Karakaş, Gölbaşı’nda mandıracılık yapmakta idi. Ayrıca bu imalatını da Ankara’da belediye halinde bulunan dükkanında satışa arzetmekte idi. Kardeşi, Ankara Barosuna kayıtlı avukattı, bunun üzerine baktım belediye ye Ankara Hukuk Mahkemesi’nden bir davetiye gelmişti. Davetiye yi açıp okudum. Davetiye, Davacı Osman Karakaş vekili avukattan gelmişti. Belediye yi mahkemeye vererek zarar ziyan davası talep ediyordu. Dikenli tel bedeli ile ağaç fidelerinin bedellerini belediyemizden istemekte idi.
Dava, Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde 1969/589 sayılı dosya olarak görülmeye başlandı. Duruşmaya avukat tutmayarak bizzat ben takip ettim. Hukuk bilgim iyice idi, dört beş sene kadar mahkemelerde vekil olarak çalışmışlığım vardı. Kendime güveniyordum. Onun için belediyeyden bir avukat ücreti vermiyelim diyordum.
Birkaç kez duruşmaya gittim. Encümen kararlarını mahkemeye sundum. 775 ve 6183 sayılı kanunlardan da bahis ile davanın reddi talebinde bulundum. Duruşma devam ettiği müddetçe hakim benden taraf gibi gözükmemesine rağmen kısasa kısasın hukukta yeri yoktur sözleriyle davayı aleyhimizde bitirdi. Belediye yi adeta bir şahıs gibi, yani iki şahıs arasında geçen bir dava gibi telakki ile aleyhimize haksız bir karar verilmişti. Büyük bir tahminle hakim ya atlamış veyahutta atlatılmıştı.
Duruşma bitmiş biz salonu terk ederken davacı vekili avukat gelip benim koluma girdi. Bana davayı temiz edip etmeyeceğimi sordu. Ben benim bileceğim bir iş dedim. O, “sen davayı temiz etme, biz bu alacaktan vazgeçelim, gerekirse sizede bir şey verelim” dedi. Artık, bana mı yoksa belediyeye mi o nokta öyle geçti. Bilmiyorum. Avukat beni cahil ve toy bulmuştu.
Ben, tekrar davayı temiz ederim etmem bu benim bileceğim bir iştir, beni savunmakta size düşmez. Herkes vazifesini bilir diye cevabımı hiddetle kendisine tekrar söyledim.
Ben, daireye geldiğimde güzelce bir temyiz layıhası hazırlayarak davayı temyiz ettim. Galiba üç ay kadar bir zaman geçmişti. Masamın üzerinde yine mahkemeden bir davetiye vardı. Açtım okudum. Temyiz mahkeme heyeti davayı öyle bir bozmuştuki hakimin vermiş olduğu kararla hiç ilgisi yoktu. Aynı zamanda detaylı olarak hakimin ne derece bilgisizce olduğunu da bu kararla tebaruz ettirilmişti.
Temyiz kararında hakimin davayı açılış dilekçesinde reddi gerekirken kabul etmiş olması ve davalı tarafı haksız kabul ederek karar vermesi tamamen kanunsuz ve usulsüz bir karardır diye bozmuştu.
Bizim duruşma tekrar başladı. Hakim öyle bir tahmin ediyorum ki karşı tarafın oyununa gelmişti. Avukat hakimi atlamıştı, Allaha ayan bize bu nokta karanlık. Ben avukatın davanın temiz edilmemesi için benden isteğide bu düşüncemin haklı olduğunu tebaruz ettiriyor. Duruşma da hakimin suratı çok asık ve hiddetli idi. İlk olarak bana konuşma hakkı verdi. Ben temyiz mahkemesi kararına uyularak davanın reddine karar verilmesini talep ediyorum dedim. Sonra da avukata söz verdi. O da ben eski karar üzerinde israr edilmesini istiyorum deyince, hakim ben ısrar etmiyorum. Davanızı rerediyorumda sen gider temyizde benim kararımı bozdurursun dedi. Avukatın ağzından ses çıkmadı. Suçlu gibi idi. Hakim davayı reredmişti. Biz salonu terk ettik. Artık avukat yanıma gelip bir şey söylemedi. Sonradan aleyhimizde Danıştayda da dava açıldı. Oradan da bir şey çıkaramadı. Hazine yeri belediye ye kaldı. Ağaçlar ve tel sökülüp atıldı. Bu arada İller Bankası tarafından ihalesi yapılan otel ve sosyal tesisi için müteahhit inşaatı devam ettiriyordu. …
Bu müteahhit daha sonra inşaatın durduğunu gördük. Öğrendik ki müteahhit İsviçre ye kaçmış. Bizim iş bir yıl öylece kaldı. Sonra yeniden ihaleye çıkarıldı. Özetle motelin işi 1973 yılına kadar bitirilemedi. Ben seçimi kaybedince benden sonra inşaat bitirilerek hizmete açıldı. Beni de açılış törenine emeği geçmiştir diye çağırmışlardı. Davete icabet ederek kokteyle katıldım. Kokteylde tanıdık olmadığından garip garip duvarların yüzüne baktım. Benim zamanımda başlanılan inşaattan sonra yapılacak olan 4 adet daha motel kısmına ait hiçbir inşaat işine başlanmadığı gibi, yan tesisler olarak ne havuz, ne çocuk parkı ne benzin istasyonu ne de bahçe, hiçbirşey yapılmadı. Sebebini mede müsebbihi bilemiyorum.
Ancak, bir şeye şahit oldum. Osman Karakaş bilavelet ölmüştü. Kardeşi avukat bu ada restoran’ı sattı. Bu gazinoyu alan şahıs yukarıda davasını gördüğüm üçbucuk dönüm yeri tekrar gazionusuna ilhak etti. Orada bu kez ağaç diktirme deyilde kapısız bacasız bir kulube yaptırarak yeminli büro marifetiyle sonradan çıkan bir kanuna dayandırılarak bu yerin evvela başkasının sonra da ondan satın almış gibi gösterilerek oda gazinosuna ilhakı yapıldığını duydum ve öğrendim.
Buna hiçbir gölbaşılı ve belediyeden bilen bilmeyen kimsenin ses çıkarmaması ve bu arazinin belediyeden alınarak bir şahsın tasarrufuna bırakılması ve mal edilmesi üzülecek şeydir. Kaldı ki bu moteli 500 000 TL. lirasına İçişleri Bakanlığı’na misafir evi diye satılmıştır.
Teselli olduğum taraf, kanuna uydurularak motelinde bir şahsa satılmaması yine bir amme müessesine satışının yapılması olmasıdır.
Kaynak: Orijinal Hatıralarından
Yazan BAYRAM TÜRKMEZ 23.03.2016 |