2011 SEÇİM TAHMİNİ
2011 seçim sonuçlarına ilişkin öngörümü gözlemlerime, ama daha çok sezgilerime dayandırarak bir değerlendirme yapmadan önce, var olan (hâlihazır) tahminciler hakkındaki görüşlerimi paylaşmak isterim.
Pıtrak gibi üreyen “sözde” araştırma şirketlerinin verileri televizyon kanallarında sıkça tartışılıyor olsa da; ne bu araştırmayı yapan kurum temsilcileri, ne de araştırmayı yaptıran parti ve gazeteler ortaya attıkları savlara inanıyorlar. Salt seçime ilişkin bir şeyler söylemiş olmak, izlenmek veya bu süreci etkilemektir tüm amaç.
İstatiksel veriler ışığında bir değerlendirmenin yapılabilmesi için maliyeti oldukça yüksek olan araştırmaların tüm bölgeleri yaygın bir şekilde kapsaması gerekir. İl, ilçe ve köylerde yapılacak olan etkin bir taramanın kolay olmadığını TUİK’in çalışmalarından biliyoruz. Bu iş büyük bir kadro, yeteri kadar zaman ve güçlü bir mali kaynak gerektirir. Ayrıca “harman”halindeki verilerin ayrıştırılıp iyi analiz edilmesi de ayrı bir uğraştır. Telefon diyaloglarının yanında, birebir görüşmelerde çaplı bir köyün toplam nüfusu kadar insanın tercihlerine bağlı olarak yapılan değerlendirmelerin sağlıklı olmayacağı ortadadır. Farklı yerlerden alınan birer tas su ile okyanusu değerlendirmek gibi bir şeydir yapılanlar. (Böyle bir yöntemin bilimsel olmadığını söylemek istemiyorum, ancak bu yöntemin hangi şart ve koşullarda ve hangi amaçla kullanıldığıdır esas olan.) Yakın geçmişte olduğu gibi, şimdilerde yapılan seçim tahminlerine ilişkin görüşlerin kaynağı genel siyaseti izlemenin yanında kemikleşmiş parti tabanlarının eksi-artı üç veya beş birim değişebileceği fikrine dayanmaktadır.
Seçimlere sayılı günler kala oy oranlarına ilişkin sık sık yapılan açıklamaların gerekçelerini ve neden sağlıklı olamayacaklarını yukarıda belirtmiştim. Her an gelişebilecek olaylara bağlı olarak (YGS gibi) değişebilecek görüşlerin yeniden araştırılıp değerlendirilmesi haftaları gerektirir. Buradan yola çıkarak seçim sonuçlarına ilişkin tahminlerin dayanağı yukarıdaki gibi bir araştırmaya değil, parti tabanlarına ve siyasi gelişmeler nedeniyle yüzer-gezer oyların tahmini dağılımlarına dayanmaktadır diyebiliriz. Bu yöntemle yapılan tahminlerin de isabet oranları açısından yüksek olabileceği düşünülmelidir.
AKP-CHP ve MHP’nin oy oranlarına ilişkin öngörüm ve buna dayanak olan değerlendirmelerim kısaca şöyledir.
Cumhuriyet Halk Partisi açısından:
Türkiye’de ilk kez projeler bazında bir genel seçim yarattığı ve projelerinin insan kaynaklı olması dikkat çektiği için oylarını arttıracaktır. Ekonomik ve sosyal projeleri seçmenin ilgisini çekecek nitelikte açık ve nettir. Ailelerin sosyal güvenceye kavuşturulma biçimleri her türlü yoruma açık değildir; böylece, kurumsal bir tarzda düzenlenecek olması güven yaratmıştır. Yine hiç görülmemiş bir biçimde, “lider Sultası”nı sona erdirme ve parti içinden başlayarak demokratikleşmeyi gerçekleştirme söylem ve kararlılıkları umut yaratmıştır. Yönetimin değişmesine rağmen çok kısa bir süre içinde birçok yerde ön seçim yapmış olmaları da inandırıcılıklarını arttırmıştır. İktidar ve kimi muhalif partilerin aksini söylemesine rağmen, “vatan ve milletin bölünmez bütünlüğü” konusunda sıkça vurgu yapılması da seçmeni rahatlatmaktadır. Yıpranmış bulunan iktidar partisinden beklediğini bulamayan birçok seçmenin de, MHP-HSP-SP’nin yanında CHP’ne de yöneleceği kuşkusuzdur. Bilimsel temeli olmayan, salt gözlem ve sezgilerime dayanarak CHP’nin % 30-33 bandında yer alabileceğini düşünüyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi açısından:
Sekiz yıllık iktidarları döneminde üretim ve işsizliğe ilişkin “insan kaynaklı” bir projeye imza atmadıkları gibi, açıklamış oldukları 2023’e kadar uzayan çılgın projeleri de umutsuz insanlarda kızgınlık yaratmıştır. İşçi ve öğrencilerin hak arayışları nedeniyle hırpalanması, KPS ve YGS sınavlarındaki uygulamalar güven kaybına neden olmuştur. Gücünü yitirmiş bulunan insanların umutlanabilmesi için hiçbir gerekçe yaratamamak ve her şeye yukarıdan bakmak AKP’ne oy kaybettirecektir. TC. Halkları hiç olmadığı kadar bu iktidar döneminde ötekileştirilmiştir. Ülke hiç olmadığı kadar keyfi yönetilmiştir, hiç olmadığı kadar insanlar baskı altında tutulmuştur. Özgürlükler inanılmaz bir biçimde engellenmiştir. Tüm kurum, kuruluş ve kişiler susturulmuştur. AKP’nin “açılım” adı altında giriştiği her eylem fiyasko ile sonuçlanmıştır. Komşularla sıfır sorun açılımı, Kürt açılımı, demokratik açılım adı altında yürütülen politikalar yeni sorunlar yaratarak çıkmaza girmiştir. TC’nin 60 yıllık borcu AKP döneminde 10 kat artmıştır. Övündükleri ihracat kalemlerinin % 70’i ithal girdilerle gerçekleşmektedir. 60 yıllık cari açık 10 kat artmıştır. Yine bütün kazanımlarımız bu dönemde elden çıkarılmıştır. 600 milyar dolar iç borç ödemeleri kaymak tabakaya giden faiz olarak nitelenmektedir… Daha pek çok gerekçeyle oy yitireceğini düşündüğüm AKP’ne, yine de “sözde” istikrar adına oy verecek olanların sayısı oldukça fazladır. Bu nedenle sürpriz olmazsa birinci parti olma olasılığı yüksektir. AKP’nin % 36-39 bandında yer alacağını düşünüyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi açısından:
Yaşanan son gelişmelerden önce, MHP’nin %10 barajını aşamayacağına ilişkin genel görüş şimdilerde değişmiş bulunmaktadır. Kırgın ülkücülerin partilerine sahip çıkacağına ve AKP’ne oy vermesine rağmen umduğunu bulamayanların da geriye döneceğine inandığımı daha önce yazmıştım. Ülkeyi her fırsatta tehdit edenler ve onlarla işbirliği yaparak seçimlere katılan sahte solcuların cirit atacağı bir mecliste “vatan ve milletin bölünmez bütünlüğü”nü savunan bir MHP’nin olmamasına, kendi adıma (CHP yandaşı olarak) çok üzülürdüm… MHP’nin de 12-15 bandında yer alacağını düşünüyorum. 30 Mayıs 2011 |